29 Kasım 2014 Cumartesi

Kasım 2014


Merhaba Değerli Blog Ziyaretçim,

Hazır kış gelmişken, örgüsel faaliyetlerin tavan yapmışken, evde daha çok vakit geçiriyorken, Kasım da bitiyorken neden aylık postlarıma geri dönmeyeyim ki dedim.

Aralık, sen geç otur. Ben Kasım'ı geçireyim geliyorum.


Bu ay annanem bizdeydi a dostlar. Kendisi dünyanın en komik insanlarından biri olabilir. Şivesi, gündelik yaşam hikayeleri, dedikoduları, gençlik hikayeleri ile bayağı eğlendik.

Hem çok yorulmuş olduğumdan hem de hazır annanem bizdeyken 2 gün izin aldım. Bu da "nasılsa yarın izinliyim, nasılsa erken kalkma derdi yok, nasılsa hayat güzel" kutlaması idi. (Duyan da geç kalkabiliyorum sanır, max. 9'da ayaktayım.)

Barcelona'dan aldığım cava'yı içtik. "Codorniu" markası. Oldukça güzeldi. Giderseniz tavsiye ederim.


Ertesi gün İkea'ya gittik. Aslında amaç annanemin gönlünü eylemekti. Ama bi gittim ki yılbaşı süsleri, çam ağaçları gelmiş. E hadi dedim, ne duruyoruz.


Ağacımızı süsledik o gün. Henüz sevdiğim ışığı bulamadığımdan ışıklandırması yok. Ama süslemesi tamam. Kendisini daha ihtişamlı fotolarını "yılbaşı özel"e saklıyor, bu yakın çekim fotosuyla geçiyorum şimdilik hızlıca.



Bu kaktüsü de Ikea'dan aldım. Besleyeceğim. Bir ara çok her yerdeydi bu mini kaktüsler, sonra azalarak bitti.


İkea'dan dönünde ipçiye uğradık. Bir kazak başladık o gün.


Tam üstüme göre olsun, otursun, moda insanın kendine yapışanı giymesidir derken derken 3 haftada ancak bitti. 2-3 defa söküp başa dönmem gerekti. Ne demiş Şebnem Ferah, sil baştan başlamak gerek bazen. Akıbeti böyle oldu. Pek sevdim. Yumuşacık.


O kazağı bitirince yeni bir tane başladım. Bu iki renkli olacak, yukarıda ve aşağıda tek rengi görüyorsunuz.



Bu ay enternasyonal bir alışverişe giriştim. Liseden beri saat takmıyordum. Son 1 aydır bir saat takasım gelmekler bir saat takasım gelmekler. Saat bakınır oldum etrafımdan.

Bu DanielWellington saatler çok gönlüme göreydi. Ama Türkiye'de satılmıyor idi. Kendi sitesinden sipariş verdim.

Normalde 2-3 günde gelir. De bizim gümrükte tutulma olayı olunca, bayağı uğraşıtım UPS aracılığıyla. Neyse 2 haftada gümrük vergisini, KDV'sini de bir şekil ödeyip getirttim. Yurtdışından dandik alışverişler gurusu oldum çıktım. Hangi kargo firması hangi hizmetleri verir, kaç günde gelir, karşılaşılabilecek zorluklar nelerdir. Bana sorun.




Uzaktan almama rağmen pek hoşlaştım. Bileğime de uyduğunu düşünüyorum. Böyle kalınlığı olmayan ama geniş erkek saaati gibi saat seviyorsanız bu markayı şiddetle öneririm. Vintage ruhu da var :)


Kış geldi, şapkalar takıldı. Bu şapka çok sevdiğim birinin hediyesi. Annem ilen istinye park'a gidiyor idik bir sabahın köründe kırmızı palto bakmaya.


Bu yavrucanı da bir petshop'ta gördüm. 2000 TL'ye satıyorlardı. Ağırıma gitti biraz satılıyor olması. Alıp onu bu hayattan kurtarmak istedim. Ama parayla kedi satın almak da bu duruma alet olmak olacaktı. Karmaşık duygular içinde ayrıldım kendisinden.

Bir scottish fold evlat edinesim var. Niyetim ciddi. Bi buldurun be.

İyi aralıklar. Sevgiler.

14 Kasım 2014 Cuma

Barcelona 5. Gün


Övünmek gibi olmasın ben 4 günde Barcelona'da gidilmesi gereken neresi varsa 3 aşağı 5 yukarı gezdiğim için cumartesi amaçsız dolaşma vakti kaldı. 

Tabii her yere gittim derken fark etmiş olabileceğiniz üzere hiç müze fotoğrafı yok. Ancak gezmek için 4-5 günüm olan ve ilk kez gittiğim bir şehirde gidip müzede Picasso'nun erken dönem fotoğraflarına bakmaktansa sokaklarda gezmek daha cazip geldi. Tabii mesela 1-2 haftam daha olsa oralada da giderdim yüksek ihtimal. 

Bu son gün diğer günlerden farklı olarak az anlatımlı bol fotoğraflı.


Bu da yine Fransızlardan görüp yaptıkları Arc de Triomph. Öyle amaçsız gezip kahvaltı yapacak yer ararken karşımıza geldi.

Bir de Barcelona'da 1 Kasım resmi tatilmiş ve her yer kapalıydı. Giyim kuşam mağazalarının tamamı kapalıydı da yiyecek yer açısından çok sıkıntı çekmedik. %85-90 açıktı.


Gezerken gezerken karşımıza çıkan bir kilise.



Ne güzel sokak.




Binalarını, sokaklarını çok sevdim.



Casa Terrades. Sokakta gezerken ihtişamına kapıldığımız, sonradan ismine baktığımız meğer ünlü evlerden biri.





Ruhuma dokundu binalar yeminlen.




E yorulduk, acıktık. Bu Txapela denilen tapasçı zincirini de şiddetle öneririm. 100 çeşit tapas var, önünüze servis peçetesi olarak koydukları kağıttan seçiyorsunuz. Denediklerimizin hepsi de muhteşem lezzetliydi.

Tabi vejateryan veya domuz yemezseniz biraz sıkıntılı olabilir süreç. Pis boğaz olmak şart zevk almak için :)




Akşam da bi daha sahile inelim, vedalaşalım dedik.



Böylece Barcelona gezimizin sonuna geldik. Fırk :'(.

Hasta la vista Barcelona!

Biraz uzunca bir seri oldu. Ben yazarken zevk aldım. Umarım okuması da zevkli olmuştur.

Sevgiler.

Barcelona 4. Gün

4. gün artık Barcelonalara, şehir merkezlerine sığamadım. Öbüüür ucundaki Tibidabo'ya gittim. Buraya ulaşım Laramblas'tan metro, otobüs ve fünikülerli 3 aktarma şeklinde. Füniküler bayağı dik bir yerden çıkıyor, pek hoş.









Tibidabo'da şu gördüğünüz katedral ve şu gördüğünüz lunapark var. İspanyollar Paris'teki Sacre Coeur'den geri kalmayalım diye Sagrat Cor adını verdikleri bu katedrali yapmış. Ne yalan söyliyim Scare Coeur'dan daha ihtişamlıma geldi benim. Baksanıza masal ülkesi gibin.

Katedral'de o yine gördüğünüz İsa'nın yanına çıkılıyor ve orası Barcelona'nın ennnn yüksek noktası. Kilisenin yarısına asansörler diğer yarısına yürüyerek çıkılıyor.

Açıkçası ben bazen bizim ofiste sigara içenlerle apartman boşluğuna çıkıyorum (plaza boşluğu) muhabbete. Orada 26. kattan merdivenlerden aşağı bakınca bayağı korkuyorum, atlayacak gibi oluyorum (yükseklik korkusu meğersem atlama korkusuymuş zaten, sonradan öğrendim), bakamıyorum falan.

Ama burda İsa'nın yanına çıkıp aşağı baktığımda korkmadım pek, ayaklarımın bağı çözülmedi, atlayasım da gelmedi. Ama çıkan turistlerden "aaaahhh, vuaaavv" sesleri verip pek tırsanlar da oldu. Kişiye bağlı demek.



Ay bu carouselleri de gördükçe geçen sene Noel'deki Berlin aklıma geldi. Chritstmas marketlerde her yerde bunlardan vardı. Kalp.


Neyse, dediğim gibi kilisede tırmanmaya başladım.


Yukarı, daha yukarı.


Jesus Chirst.


Doğrudur, en tepedeyim.  Of elli tane turiste verdim telefonu, biri güzel fotoğraf çekemedi. Şansıma çekik gözlü turist de yoktu :/


Çeşitli saintler keyfi sürdüm bir müddet.


 "Evladım, çekil ordan şu sofra örtüsünü silkeliycem!"


Aslında bayağı etkilendim bu heykellerden.


Sonra katedralin içine girip bir yarım saat kadar oturdum. Tütsüsünün kokusu çok mis ve sakinleştiriciydi. Huzur buldum.



Aslında Tibidabo füniküerine kadar bu tramwayla gidiliyormuş. Ama benim gittiğm gün çalışmıyordu o yüzden otobüsle aktardım.  Güzelime geldi, fotoğrafını çektim.


O günün akşamı Plaça Espanya'ya su ve ışık gösterisini izlemeye gittik. Malum 31 Ekim, Halloween. Bayrama katıldık biz de.


Aslında videlolar da çektim de buraya yüklemeyi beceremedim anlayamadığım bir nedenle. Özellikle Rodrigo Gitar Konçertosu çalarken yapılan ışık ve su gösterisinde çaktırmadan gözlerim doldu. Ağlak işte. Neyse ki hava karanlıktı, usulca hallettim o ağlama problemini de.


Neme lazım, belediye iyi çalışmış, vermiş coşkuyu vermiş ihtişamı.



Oradan da dönerken bir Lush'a uğradım. Bilenler bilir İstanbul'da Lush'lar bir bir kapanmakta, olanlarda da suratı asık satıcılar o ürün yok, bu ürün taze bitti, bu ürün yan yattı havasındalar. Burada güler yüzlü, bir sabundan dünyanın en önemli şeyiymişçesine bahseden sempatik satıcı kızlar sağolsun yüklü bir meblağı Lush'a yatırdım. Afiyet olsun.