24 Mayıs 2015 Pazar

İrlanda 5. Gün - Dublin




Bugün Dublin'deyiz, öğleden sonra uçağıyla dönüyoruz. Dublin'de ilk görülecek yerlerden olan ama henüz fırsat bulamadığımız Trinity College'ın içini gezmeye niyetliyiz. Önden Grafton Street'e gidip kahvaltı yapıyoruz bir cafede.


Sonra yine aynı sokakta temiz vintage tarzın gülü Cath Kidston mağazası görüyorum. Hem de iki katlı.

Tüketim yaparken genelde farkındayımdır. Yani işte bliyorsunuz satın aldığımız şeyle hayatımız daha mükemmel olacak gibi hissederiz, daha doğrusu tüm reklamlar tüm sistem bunun üzerine kuruludur, böyle hissetmemiz gerekir vs vs. Ben satın aldığım hemen hiç bir şey için böyle hissetmem. İşte onun tek istisnası Cath Kidston. Satın alınabilen olup da içime sinen başka hiç böyle bişey yok. Uyduruk felsefeli reklamlarımız sona erdi. Bir kendime bir de anneme hırka aldım <3 <3 <3.


Trinity College'ın bahçesi. Buranın bahçesinde bile yeşilin 100 farklı tonu, yağmur temizliği. Mis mis. Zaten piyango çıkarsa hayalim yurtdışında psikoloji okumak da burayı gezerken de yine çok ama çok istedim imkanım olsa da gidip İrlanda'nın o kasvetli iklimide yaşayıp psikoloji okusam diye düşündüm (hayaller hayaller).



Trinity College'ın meşhur long roomu. Çok etkileyiciydi.


Çocuk edebiyatı üzerine şu yazanlar çok doğru.




Trinity College'dan çıkınca şu viskiciden bir viski, Caroll's adlı hediyelikçiden minik hediyeler aldım ve otele doğru yollandık. Hatıra tarzı hediye almak için Caroll's iyi bir yer. 


Oburuz, otele gidip valizi almadan son bir irish coffee içelim dedik. Temple Bar'daki Hippety's diye bir yerde birer sandviç yiyip yumuşacık viskili irish coffelerimizi içtik. Güzeldi, burası turistik bölge, gidenin mutlaka yolu düşer, bu cafenin irish coffeesini tavsiye ederim.


Otele dönerken son pozlar Temple Bar'da. Zaten her yerde yazıyor. Anladım, tamam, Temple Bar.


Havaalanında vakit olunca bir irish coffee de orda içtim.


4,5 saat sonra İstanbul. Elimde kalan canım İrlanda'yı hatırlatan ve canım Carh Kidston olan şu hırka.  Fırk :'(

5 günü yazarken gördüğünüz gibi çok severek çok zevk alarak gezdim.

Doğa, yeşillik, az kasvet, Türkiye'dekilerle alakası olmayan yumuşacık Guinessler, güleryüzlü ve hep yardımcı insanlar, gaydalı folklorik irish müziği severseniz çok tavsiye ederim, sevmezseniz bile gidince sevmemek mümkün değil bence :)

Herkese sevgiler.

22 Mayıs 2015 Cuma

İrlanda 4. Gün - Wicklow & Kilkenny & Dublin


3. gün Wicklow dere tepesinden geçerek Kilkenny'yi hedefleyecektik. En başından belirteyim ki 2. gün gezdiğimiz Blarney'den sonra Wicklow'un yeşilliği, deresi tepesi sönük geldi. Kilkenny'yi de daha sevimli, renkli bir yer hayal etmiştim, beklentimin altında kaldı.

Ancak bunlar hep karşılaştırma, önce Blarney'e gitmesek buraya da daha ağzım açık bakardım.  Sevmedim mi, sevdim. Çok günününüz varsa gidilmesi gereken bir günlük tur bu da bence.



Otobüs için yine O'connelly sokağından geçerek Abbey Sokağına geldik.


İlk durak Wicklow bölgesi. Bu arada yol boyu sapsarı ve yemyeşil tarlalar, koyunlar, inekler, şatolar gördük. Onların fotoğrafları ipadde olduğundan buraya koyamadım. Ancak yolculuk da bayağı zevkliydi (erken kalkmaktan uyuyakalmadığım ve görebildiğim zamanlarda).



Çok soğuk idi. Şu foto için şapkamı yukarı şalımı aşağı çektim azcık.


 1 saat falan yürüdük bu yeşilliklerin, ormanın içinde.


Sonra koştura koştura otobüse döndük ve Kilkenny için yola çıktık.


Kilkenny sokakları böyleydi. Aslında böyle yılda 1-2 izin alıp oraya buraya gidiyoruz ya. Beni şu da tatmin ederdi diye düşündüm: 1,5-2 hafta izin alsam, doğğrudan aslında ismi bile çok kişi tarafından bilinmeyen Kilkenny'e gelsem, bir eve yerleşsem sonra gezme tozma olayı olmadan bu minik dünyada kendi halimde sanki oralıymış gibi yaşasam. Ordaki insanlar bir ctesi ne yapıyorsa ben de onları yapsam.

Dinlendirici olurdu.  Ama böyle turlarla günü birlik giden pek çok turist de var, onlar yerli şehir hayatı yaşamayı zorlaştırabilir onu da dikkate almak lazım. (Günü birlik denize giderken yazlık alınca günü birlikçileri hor görme mode on).


İrlanda'ya gelmişken diğer dark biralardan da denedik. Bu Smithwick olanı. Guiness'e göre daha yumuşak hafif. Gerçi İrlanda'nın Guiness'i de İstanbul'da içtiklerime göre pek yumuşak pek kolay içimli geldi bana.


Yemek yedikten sonra Kilkenny sokaklarında dolaştık. Yine  bir vintage mağazası, ismiyle müsemma.


İçi de böyleydi, Amelie müzikleri çalıyordu.


Sonra soğuktan tuvaletimiz gelince tabi şu kafeye otuduk. Şöyle ingilizimsi dekorasyonu, mavi duvar üzerinde beyaz nişleri çok  seviyorum. Bu köşeyi de sevince fotoğraf çektirdim.


Herrrr şeyin yanında şu kremadan getiriyolar İrlanda'da. Yıllaarrr önce İsviçre'ye gitmiştim, orda da böyleydi. İnek koyun bol ve hava soğuk olunca böyle oluyor demek.


Kilkenny Castle ve bahçesini gezdik en son. Castle'a girmedik dışarıdan gezdik.

Saray bulunca her yerinden çektim. Hep bir braveheart ortamları hem bir ortaçağ, canım yerler.


Kilkenny turunu da böylece tamamlayıp yine dağlar, ovalar, inekler ve üstelik bu defa gökkuşağı arasında Dublin'e döndük. Gökkuşağı fotoda belli olmadı allahsız :/

10 dk otelde mola verdikten sonra son akşam yemeğimiz için Temple Bar'ın üst sokağındaki Brasserie Sixty6'e gittik.

 
Böyle bir dekorasyonu var idi.



Mantar çorbası, en sevdiğim.



Bu da kırmızı şaraplı kayısı ve armut yarısı ile üzümlü dondurma. Bayağı değişik bir tatlıydı, şaraptan dolayı iç bayıcı da değildi. Evde bir ara şaraplı tatlı yapıcam, güzel oluyormuş, mayhoş.


Yemekten sonra Temple Bar'a döndük. Bir de baktık ki ne görelim, İrlanda'da son gecemiz ve daha bira içmekten viski denemeye fırsat bulamamışız. Viski tadım tepsileri var. Bir tane aldık tadımımızı da yaptık.


Sonra ben geceyi bir Kilkenny Dark bira ile tamamladım.

Gece valizlerimizi toparlayıp yarın yarım gün gezdikten sonra dönüş için yola çıkacak idik. Son gün postuyla pek yakında karşınızdayım.

21 Mayıs 2015 Perşembe

İrlanda 3. Gün - New Grange & Tara Hill & Dublin

Tatilimizin 3. gününde New Grange ve Tara Tepesi'ne gidecek idik.

Yazıya başlamadan önce iki laf yapayım şurda. "Tara" ismi size de hemmen cağnım Gone With the Wind'ı hatırlattı, Scarlett reisin acıları gözünüzde canlandı mı? 2 saniyelik bu canlanmadan sonra ama o Amerika'daydı, isim benzerliği her halde dediniz mi?

Heh işte o isim benzerliği değil de aslında Scarlett'in babası İrlandalı olduğundanmış. Yani bizim topraklarmış oralar da.


New Grange turu otobüsüne binmek için O'Connel sokağına doğru yollandık yine kör bir saatte. Aç bilaç, uykusuz sefil ama umutlu ama meraklı.



New Grange (irish divined Si An Bhru) İsa'dan önce 3200 yılında inşa edilmiş Neolitik bir yapı. Öncelikle bulunan insan kalıntıları, taşların incelemesi vsnin olduğu kapalı bir alanı geziyorsunuz New Grange'e gidince. 


O kadar eski ki şu tabloda okuyabiliyor musunuz emin değilim ama piramidlerden bile önce inşa edilmiş yapı.


Kapalı alanın turundan sonra hızlıca kahvaltımızı orda yapıp dışarılara soğuklara vuruyoruz kendimizi.


Uzaktan görünüşü böyle. Yapının özelliği de şu, çok çok eski dedelerimiz öyle bir dizmişler ki bu taşları, 21 Aralık'ta güneş doğduğunda taşların arasından ayarlanmış bir açıyla sızıyor ve içeride ölülerin kutsandığı yere vuruyor. Bu güneş alma özelliğinin tesadüfi olması mümkün değilmiş. İddialaşmayın, tesadüf olamaz, ben ikna oldum ordaki anlatıcı kadının söylediklerinden.

Bu kapsamda da her sene çekiliş yapılıyormuş, şanslı bilmem kaç kişi 21 Aralık'ta orada bulunup güneş doğduğunda içeri vuruşuna tanıklık edebiliyormuş. Biz ordayken yapay ışıkla bu olayı simüle ettiler.


Bu da girişi. İçinden fotoğraf çekmek yasaktı. Canımdan kıymetli siz takipçilerim için gizli gizli de çekerdim, o tarz çapsızlıklardan çekinmem ancak içeride insan gerçekten etkileniyor, o taşların dizilişini görünce. Bu nedenle unutmuşum içerdeyken foto çekmeyi. Zaten 5 dk kalınıyor ancak içeride.


Diğer grup içeriyi gezerken biz de dışarıyı gezme fırsatı bulduk.


Şu koyunlara da bakın.


Çoraplarım beyaz değildi, beyaz bir çizgi vardı o denk gelmiş :)


New Grange'den hareket ettik sonrasında ve Tara Tepesi'ne gittik.


Tepe.


Tepedeki bir şato ve mezarlıkları.


Bu heykele de o dönemde çocuğu olmayan kadınların gidip oturması mı öneriliyormuş neymiş. Heykelin şekline bakıp sonradan da uydurmuş olabilirler gibi geldi bu hikayeyi.

Ayrıca yine kral olacaklar arasındaki sınavlar da bu tepede yapılıyormuş.


Tara Tepesi'ni de bitirince Dublin'e gönüş. Bu tur tüm günü almadı. Öğleni az geçe döndük, öğlen yemeği için Madigans'a gittik.


İçim kuruduğundan bir çorba içtim bira patates öncesi.


Madigans'ta 2 saat falan oturduktan sonra yolda birer kahve içerej otele döndük. Kahvem marshmellowluydu.


Otelde biraz dinlendik ve akşam gezmesi için yine yollar. Temple Bar'dan bir sokak resmi.


Merrion Square'e doğru yürüdük. Caddede bir mağazadan eski Guiness şişeleri.



Burası da Merrion Square. Kapanmasına yarım saat kala gitmişiz tam gezemedik.



Alabildiğine yeşillik, kuş sesleri, yağmur. Aslında vakit olsaydı 2 saat oturup insan huzurdan romantiklikten ölür mü denemesi yapılabilirdi.


Burası da Merrion Square'den çıkınca gittiğimiz Mulligan's. Best Guiness in town diyolladı. Denedik. Bir de turistik değil hiç burası. Ortamdaki tek turist biz idik. Lokal insanlar gelip tanışıyolar, muhabbet ediyorlar. Çok güzeldi ortamı. Bi de şunu söylemeyim ki tüüüm İrlanda tatilimizde kime yol sorduysak kırk saat açıp haritadan anlattı, herkes çok güler yüzlü yardımcı idi. Göz göze geldiğiniz herkes gülümsüyor idi.




Dublin 2. bölge milletvekili adayları olarak emeklilerimizin sorunlarını dinledik, ellerini öptük. Biz iktiar olursak emeklilere 3 maaş ikramiye.


Sonra aslında acıkmamış olsak da iş olsun diye gittik akşam yemeği yedik. Temple Bar'da boxty diye bi restoranda. Yemekler güzeldi.


Ve 3. günümüz de sona ermiş idi.