27 Mart 2016 Pazar

25 Mart 2016'nın Günlüğü


Blog yazmaya karar verdiğimde fotoğraflı bir günlük olarak düşünmüştüm. Hatta adı da "ne yapmalı" olacaktı. Neticede hepimiz gündelik can sıkıntısından burada değil miyiz?
Sonra günlük yazamadım tabii, aylık postlar yaptım. Haftasonu 2 tüm gün süre bir konferansa katılacağımdan bugünü izin aldım. Bir günlük yazayım dedim.

Yurtdışı gezi postlarıma yaptığım gibi ileride bakar nostalji yaparım. Hem de siz canım okurlarım macera dolu yaşantıma tanıklık etmiş olursunuz. Ben çocukken içi gözüken evleri gözetlemeyi severdim, belki siz de bu yazı türünden hoşlanırsınız.

Girizgahımı yaptım. Başlıyorum.



9'da uyanıyorum. İsmail'le sırnaş, mırıldaş, yatakta dön, yatağı topla derken 10'a geliyor. Bir bölüm Death Note izleyerek müslili hafif bi kahvaltı yapıyorum. Çünkü biraz daha beklersem başım ağrır, gözlerim kararır, bir dolu şey.


Sonra duş. Yüzüm kurudu, pul pul oldu bu ara. Duştaki hedefim şu clinique scrubla o pulları güzzeeelce temizlemek, duştan çıkınca da cildimi bolca nemlendirmek. Güzel de oldu, ölü deriler tümden gitti, yumuşacık tertemiz hissettim.


Macera dolu hayatımın en maceralı anlarından, bulaşık makinesi boşaltmak. Seviyorum tabak çanak, züccaciye neyse ki.


Ben bunlarla oyalanırken öğlen oluyor. Bugün sevgilim de evde daha güzel tarafı. O işten geliyor. Ben de öğlen yemeğine acıkmıştım zaten. Geniş kahvaltı yapıyoruz yumurtalı, peynirli, taze meyvesulu.


Sonra o uyumaya geçerken ben de tekrar mutfak toplamaya. Kahve makinamı temizliyorum önce, aylardır erteliyordum. Sonra da genel tertip. Sonuç bu. Düzgünce dizilmiş, tertemiz mutfak da bana huzur veren şeylerden biri.


Sonrasında bi dışarı çıkıp sıcak su torbası alma niyetim var. Ama tam öğle arası oldu ve her yer öğle yemeğine çıkan pis çalışanlarla doludur şimdi meh meh (bir gün çalışmayınca gündelikçilere kızan yazlıkçılara dönmüştü). Onlar işlerine gitsin diye beklerken az kitabımı okuyorum.


Sonra nihayet ekonomiye katkı için dşarıdayım. Evime en yakın yere gidiyorum, hiç arabaya binip uzaklaşasım yok. Hem hava alıyorum. Çıkmışken İsmail'in biten ıslak mamasını da aliyim diye pet shopa giriyorum. Buncağızı salmışlar, vik vik dolaşıyo ortalıkta. O da hava alıyor.


Sıcak su torbası ve ıslak mama için çıkmıştım ama bunlarla döndüm. Uzakdoğu temalı kuğa ve kaseler, evdeki yeşil tabağımla takım oluşturacak başka bir kupa ve minik bir vazo. Tabak çanak züccaciye severim demiştim.


Aldıklarımı yerleştirtikten sonra uzakdoğu esintili kupamı baklava eşliğinde kullanıma açıyorum. Yankee Candle'ın "üzümlü ekmek" koklu tartını da eritip ortamı pastaneye döndürdükten sonra biraz daha kitap okuyorum.


Bu pamuk çocuk da o sırada sarı köşe konseptimi şöyle bir yoklayıp 3-4 saat uyumak üzere sarı koltuğa yerleşiyor.



Ben de aynı noktada kalkmadan kitaptan yine biraz Death Note izlemeye geçiyorum. Bu ölüm meleğinin birini defterini yer yüzüne düşürmesi ve onu Light Yagami adında bir insanın almasını konu alan bir anime. Deftere birinin ismini yazar ve o sırada o kişini yüzünü hayal ederseniz o kişi 40 saniye içinde ölüyor. Çok sürükleyici. 37 bölümden oluşuyor. 33teyim bitmek üzere.

O sırada parmaklarımdaki çıkık çıkık kırmızı ojeleri fark ediyorum ve bi zahmet kalkıp onları silip yerine bu sütlü mavi ojeyi sürüyorum.


Akşam geldi bile. Bir takım hazırlıklar.


Akşam yemeği hazır. Pastırmalı ramen.


Yemekten sonra da Agora eşliğinde viski. Ya da tam tersi.

Spnra da koltukta uyuklama sonrası yatağa geçiş.

Bu da böyle bir günümüzdü.

Öptüm.

23 Mart 2016 Çarşamba

Ballı ve Soya Soslu Tavuk



Bu akşam işten gelince 10 dakikada hazırlayıp 45 dakikada pişirmelik bir soslu tavuk yaptım. Çok çok lezzetli, mis kokulu ve bence güzel görünümlü bir şey oldu. Çoğunuza dandirik bir tarif gibi gelebilir ama ben yine de yazmak istedim. Bi de bulaşık çıkarmayan bir tarif bu :)


Önce porselen fırın kabını şööylece aluminyum folyo kapladım. Pişme işlemi bittiğinde kap hiç kirlenmemişti, ben yine de makineye attım, kokusu sinmiştir.


Sos için malzemeler: 4 çorba kaşığı soya sosu, 1 çorba kaşığı bal, 1 çorba kaşığı zeytinyağı ve 1 çorba kaşığı ketçap. Bu kadar. Az tuzlu soya sosu kullandım, yine de o zaten tuzlu olduğundan ayrıca tuz atmadım.

Tek kişilik tarif bu, 2 minin tavuk butuna uygun. Miktar arttıkça ona göre ayarlanabilir. Bu malzemelerin hepsini katıştırdım.



Sonra hazırladığım kaba butları koyup üzerine karışımı kaşıkla yedire yedire döktüm.


200 derecelik fırımda pişirdim. Pişirirken ara ara butları çevirdim ki sos iki tarafında da karamelize olsun, rengi güzel olsun.


Sonuç böyleydi. Ben evde annemin yaptığı yaprak sarması olduğundan ziyan olmasın diye yanına ondan koydum. Ama pirinç pilavı ya da patates tat açısından daha uyumlu olur. Mmmm.

Sevgiler.

16 Mart 2016 Çarşamba

Yemek Günlüğü - 16 Mart 2016





Kahvaltıda yarım tane kaşarlı, 1 tane de nutellelı kiwili tost.
Aslında canım tatlı istiyordu ama sadece nutellalı ekmek yemiyim diye kaşarlı tostu da yaptım zorla. Normalde kaşar olup da sucuk olmadığı olmazdı da bugün dişçiye gidecektim, ağzım kokmasın dedim.
Kaşarlı tostun yarısını nutellanı kiwilinin tamamını yedim.


Nutellalı kiwili tosta ceviz de koymuştum.


Öğlen bir yayla çorbası ve şu karışık kızartmayı yedim iki dilim ekmekle.



Akşam üzeri minik bir kazandibi ve sade americano.


Akşam geldiğimde çok acıkmıştım, en hızlısından bişeyler yemem gerekiyordu. Patatesleri minik minik doğrayıp tavada pişirdim, az da sosis. Uyduruk ama hafif.

Efes'in şu özel seri birasını sevdim. Patates ve sosisle de güzel gitti.


Meyve yiyesim yoktu ama uykum gelmesin diye de bişeyler atıştırmak istedim. Şu kayısılı süzme yoğurdu aldım elime.

Bunlar dışında yine bol su içtim.

Öptüm.

Makyaj Çantamın İçindekiler



Gün geçmiyordu ki farklı türden bir postla karşınızda olmayayım sevgili okur.

Minik bir kalem kutusu şeklinde bir makyaj çantası kullanıyordum. İçine allık, kirpik kıvırıcı falan sığmadığından onlar çantama dağınık şekilde yaşıyorlardı. Her aradığımda çantamı elimle şööyle bi, kolaçan etmem gerekiyordu.

Bunun üzerine Watsons'tan şu kahverengi çizgili, bence nostaljik görünümlü orta-küçük boy makyaj çantasını alıp konuyu düzene kavuşturdum. Severim öyle temizlik, derli topluluk, sistematiklik.


Bu işlemi yapmışken bir makyaj çantası postu yapmaya karar verdim. Bakalım bakalım:



Benefit Big Easy: Bunu Dublin'den dönerken duty freeden almıştım. Bigger than BB diye tabir ettiği bir kremi bu Benefit'in. Fondöten denen ağır şeyi kullanmayalı zaten çooook zaman oldu. Onunla karşılaştırmak zor da renkli nemlendirici ile karşılaştırıldığında ondan biraz daha hafif yapıda renkli bir krem bu. Sürdükten sonra pudra sürülmüş gibi olma iddiası var, gerçekten de öyle.

Cilt tonunu çok güzel eşitliyor. Kapatıcılığı ise şöyle: sivilce izlerini ya da cilt kusurlarını kapatmıyor ama bence kabul edilebilir derecede silikleştiriyor. Pudra bitişli olduğundan gün içinde cildinizi yağlı yağlı hissetmiyorsunuz. Oldukça güzel bir malzeme.

Ben kremle bronzlaşmış görüntüyü sevmediğimden hep boynumla abes teşkil etmeyecek şekilde olmak üzere kullanabildiğim en açık renk cilt makyaj ürününü kullanırım. Bunun da  02 light'ını aldım. Yanlış hatırlamıyorsam bir açığı ve bir koyusu daha vardı. Tavsiye ettiğim bir cilt makyajı ürünü.

Bu kremi kullanma tarzımı da anlatmak isterim: Nemlendiricimi sürer sürmez, cildim onu azıcık emdikten sonra çok ince bir tabaka halinde bu kremi de uyguluyorum hemen. Böylece nemlendirici ile karışıyor ve daha homojen bir görüntü oluyor suratımda. Böyle yapınca sanki hiç BB krem (ya da renkli nemlendirici ya da CC krem artık bu tip ürünlerden her hangisini kullanıyorsam) sürmemişim de iyi uyumuşum, cildimi güzel nemlendirmişim, ışıldatmışım gibi oluyor.


Benefit Stay Dont Stray: Bu da Benefit'in göz çevresi için concealer/highlighter arası bri ürünü. Hatta far bazı özelliği de var. Sephora'dan almıştım. Benefit ürünlerini Sephora satıyor sanırım sadece.

Esasında iddiası göz kapaklarında kaldığı ve çizgilenmediği isminden de anlaşıldığı üzere. Bu da isminin ve iddiasının hakkını veren bir ürün. Benim göz çevremde aşırı morluk yok ama hemen hepimizde olduğu gibi yorgunluk isleri oluyor. Bunları çok iyi kapatan ve canlandıran bir üründü.

Ben yine yukarıda bahsettiğim mantıkla bunun da light/medium'unu almıştım. 1-2 hafta önce bitti aslında, dibini sıyırıyodum ekmekle. Şimdi atıyorum artık makyaj çantamı da düzenlerken. Yazın çok gerek olmuyor da yaz sonuna doğru bundan bir tane daha alacağım. Concealer konusunda başka maceraya atımlayı veya başka ürün denemeyi düşünmüyorum.

Yazın zaten ten biraz koyulaşınca göz altı kapatıcısı tarzı ürünlere gerek olmuyor. Güneşlenene kadar geçen sürede gözlerimin etrafına da yukarıdaki Bigger Easy kremden sürüyorum, iş görüyor.


Kaş ürünlerine geldik.

Bobbi Brown suya dayanıklı kaş kalemi: Şu ürünlerden hangisi olmadan evden çıkmazsınız deseler hiç biri derim. Çıkarım ayol bunlarsız nolacak.

Ama hangisini her gün mutlaka kullanıyorsun derseniz de söyleyeceğim ürün bu kalemdir. Rengi çok doğal, kalıcılığı (iddia ettiği gibi deniz suyuna falan dayanmasa da) gayet iyi. Kaşlarımı önce ucundaki fırça ile güzelce tarıyor sonra da kalem ucuyla araları dolduruyorum. Sonra da tekrar hafifçe tarıyorum. Bu zaten ikinci kalemim. Bitince de bu marka ve modelden devam edeceğim. Benimkinin rengi Mahogany. Çok çok çok memnunum bu kalemden.

Bobbi Brown Kaş Rimeli: Kaşlarıma yukarıdaki işlemleri yaptıktan sonra üşenmezsem, aklıma gelirse bu renksiz kaş rimeliyle üstünden geçiyorum. Saç jölesi gibi bir şey. Kaşları sabitleyip gün içinde kılların aşağı yönelmesini engelliyor. Yani fena bir ürün değil ama çok şart da değil.


Dudak ürünlerinden şu ikisi. Douglas'ın Dangereusment Votre adlı şu ruju 6 aydır falan benimle, yapısı çok güzel, rengi çok doğal. Daha önce dudak bakım ürünleri postumda da yazmıştım. Bitti sayılır bu da. Yine alırım.

Yanındaki de The Balm'ın Meet Matt(a)Hughes adlı mat ruj serisinden çok sıcak bir şeftali tonu. Sürünce biraz ıslak, 1 dk içinde kuruyor ve masmat bir hal alıyor. Oldukça kalıcı, bardağa falan bulaşmıyor. Bununda 1 ay önce aldım. Bazen şeftali tonlarındaki bunu bazen daha pembe/mor tonlarındaki Douglas'ı kullanıyorum.


Lancome Grandiose Rimel: Topaklanmıyor, uzatıyor, belirginleştiriyor. Yani bir rimelle yaşayabileceğiniz sıkıntılara sahip değil. Ben kıl fırça severdim, bununki plastik olanlardan. İlk başta biraz zorlandım ama alıştım. Pahalı bi rimel. Zaten rimellerde hep ikilemimdir. Ucuz olanlar da akar, gözümün etrafını simsiyah yapar diye çekiniyorum. Zira bir makyajda en sevmediğim şeydir gözün etrafında koyuluk, siyahlık. Temiz temiz görünmeli.


Nars Starscape Allık: Kutuda aşırı pembe/kırmızı gözüküyor. Ama ciltte öyle değil, hoş bi pembelik veriyor. Aslında bence benim cilt rengime uygun allık rengi şeftali tonları. Ama bunu da geçen sene heveslenip aldım, kullanıyorum da. Nars  allık konusunda iddialı bir marka zaten. Bu da güzel bir allık.İçinde fırçası da olsa daha çok severdim. Fırça benim başka bir allığımın fırçası. Neyse ki kendi aynası var.

Bir tane de Clinique şeftali allığım var, bir de doğumgünümde Sephora şefrali/bronz allık hediye geldi. Onları da bir ara yazar daha da uzuuun süre allık almam.



Makyaj çantamda son olarak bir L'Occitane el kremi ve bir kirpik kıvırıcı var.

El kremi eskiden çok kullanmazdım. Ancak tırnak çevresini, kütikülleri ne kadar nemli tutarsanız manikür ihtiyacı o kadar az oluyor. Böyle böyle manikürü bıraktım ki bir ara 1 hafta manikür yaptırmasam tırnak etrafım oraya buraya takılacak kadar pütür pütür olurdu. Bu krem de güzel, aldığım bir setin içinden çıktı. Normalde L'Occitane kremler daha çok kokar, bu az kokuyor. Güzel nemlendiriyor, koyu bir kıvamı var ama hemen emiliyor, yağlı rahatsız edici his bırakmıyor. Bi de kutusu çok güzel <3

Kirpik kıvırıcımı da mac'dan almıştım. Memnumun. Yedek lastiklerini kaybettim bile ama 1 senedir hemen her gün kullanmama rağmen henüz yedek lastik gerekmedi.


Bu da bu malzemeleri kullanarak makyaj yaptığım bir dün. Belki rujun rengine falan bakarsınız dedim. Bu fotoda The Balm olan ruj var, rengin afı "honest" imiş. Görüldüğü gibi oldukça hafif, temiz ve varla yok arası. Ama var çünkü yok olduğunda daha silik ve yorgun görünümlü oluyorum.

Sevgiler.

15 Mart 2016 Salı

Yemek Günlüğü - 15 Mart 2016



Kahvaltı vişneli yoğurt ve şu meyveli müsliden yedim. Yanında sade bir americano.

Vişneli yoğurt dediğim aslında yoğurda 3 tatlı kaşığı ev yapımı anneannemin yaptığı vişne reçelinden karıştırmak. Eskiden Eti'nin Lifalif'inden alıyordum müsli olarak. Ama biraz yavan gelmeye başladı. Bi de bunu demeyeyim dedim. Daha tok bir tadı var. Bir süre bundan devam ederim.



Öğlen mantı, üzerine de tereyağlı salçalı sos. Evet hep en abarttığım öğün öğlen yemeğidir. Bunun da tamamını yedim. Aslında tabaktan taşar görünmesine rağmen aşırı çok değil, tabak da biraz küçük :) Yoğurt da var ama en alta koyduğumdam görünmüyor.


Öğlen mantı yediğimden akşam üzeri bile canım hala bişey istemiyordu. Ancak can sıkıntısından, iş dışı bişey yapma isteğinden vs. bi Danette yiyim dedim. Ondan da 2 kaşık ancak aldım, kahveden de 2 yudum. Sonra canım istemedi. Yine de bi parça yedim diye ekliyorum.


Akşama derin dondurucuda tuttuğum yerli somondan bir parça yaptım. Öylece buzunu çözdürüp fırına koydum, ne yağ ne bişey öylece. Yanına da domatesli kuskus pilavı ve rokalı maydonozlu salata yaptım.

Karşıdaki ucu gözüken küçük tabak da İsmail'in balığı :) Aynısından ona da verdim bi parça, yemedi pezemenk.


Şu an da şu nacizane meyve salatamı yiyerek bu postu yazıyorum. 1 kivi, 1 muz ve 1 elma. Yanında da ekinezyalı çay.

Aslında akşam hafif yediğimi düşünüyor ve küçük bir brownie ile kahve planlıyordum. Ancak yemekten sonra duş aldım ve kendimi temiz temiz hissedince junk food yiyip pisletmiyim dedim :)

Siz tüm bunların yanına en az 1 yeşil çay ve 7-8 bardak su da ekleyin tabii. Onları çekip koymuyorum.

Bu poşetteki meyve çaylarından da biraz kıllanıyorum. Sağlıklı falan da çok renk veriyor poşetteki ot. Bi de aromalılar bunlar. Bir ara gerçek ot olarak alıp minik tel süzgeçlerde demlemeli çaylar konusuna eğileceğim. Şimdi eğilirsem evdeki mevcut poşet bitki çayları boşa gider, atarım biliyorum. O yüzden eğilmiyorum. Gerçi onlar da bitene kadar yaz gelir, sıcakta da bitki çayı pek içmiyorum. Artık seneye inceler yazarım bu konutu. (Taa gelecek sene için reklam verdi.)

Bugün yediklerim görünümü altında hayat hikayemi anlattığım bir yazının daha sonuna geldik.

Sağlıklı beslenmeler, öperim.

İsmail Ceykıb - 3

 
 
Evde İsmail'in en çok vakit geçirdiği lokasyon. Aslında TV izlerken ayağımı uzatırım diye aldığım pufu üzerinde, pencerenin önünde. Gündüz perdeler açıkken dışarıyı, akşam içeriyi kontrol altında tutuyor oradan pamuksu.

 



 

Çok seviyorum. Sabah ne giyeceğine karar veremeyen biri.


Ben yatakta kitap okurken gelip yanımda kıvrılıyo. Beni seveceğine ne işlerle uğraşıyosun bakışıyla gözlerini bana dikiyo, ben kendimi tutup da burnumu karnına gömüm öpücük manyağı yapmazsam ööyle beklerken sızıyo.



Şu duruşu çoğu zaman benim de iş dönüşü ruh halimi yansıtıyo.
 


Burada böle yatarken ben hazırlanıyordum, dışarı gideceğimi anlamıştı. Tripli tripli götünü döndü, sonra da uyuya kaldı.


İsmaille yapılan kahvaltılar  > diğer tüm kahvaltılar. Eskiden ben bişey yiyecek oldum mu gelir içine girecek gibi yapardı, ben de sakınırdım. Meğer koklayıp gidecekmiş. Şimdi ne yiyeceksem gelip kokluyo, verirsem yiyor, vermezsem ya böyle karşımda oturuyo ya da gidip pencere önündeki yerine kuruluyo.

Kediniz olacaksa ve bu sizin ilk kedinizse ilk başlarda yemek yemeyi işkence haline getirecek gibi gelebilir size de. Ama sakınmayın, gelsin koklasın. Çok sevdiği bişey olsa bile (misal sucuk, kokusuna deliriyo ama yememesi lazım, baharatlı çünkü) vermedikçe ısrar etmiyo. Biraz duygu sömürüsü yapabilir gözlerini dikip sadece :)


Kıvrımlarını yediğimin heyvanı. Şu pozu çok huzurlu değil mi?

Sevgiler.

7 Mart 2016 Pazartesi

Yemek Günlüğü - 7 Mart 2016




Sabah 8'de kahvaltıda 3 küçük sandviç ekmeğinin arasına salam ve labne peynir, yanında kırmızı kahvaltılık biber ve zeytin. Hepsini yedim.


Öğlen eti nohut kavurma, pirinç pilavı, yoğurt. Mmm.


Tabi yemek yiyince uykum geldi. Az sütlü bir americano, yanında da canımın tatlı istemesi nedeniyle yarım cookie.


Öğleden sonra gitmiş efendi gibi küçük bir elmamı almış idim marketten, onu yıkamak için ofisteki mutfağa girince kadayıf gördüm kutuda. Rabbitom kadayıf nasip etmiş, e alayım o zaman bi parça. Elmanın da yarısını yedim. Yanında yine bir americano daha. (Uykusu gitmiyordu.)


Hem cookie hem kadayıf yiyince akşamı hafif tuttum (Canan Karatay hocam görse verecek izahım yok). İsmaille birer tavuk pirzola yedik (bu defa yarısını yedi tipsiz). Onunki haşlamaydı benimki yağsız tavada. Üstüne hardal,  yanına da haşlanmış bezelye koydum kendiminkinin.


Şimdi de şu çileklerimi yiyip chai aromalı yeşil çayımı içerek Death Note'umu izlemeye dönerim. Sizlere de sağlıklı beslenmeler dilerim.

Sevgiler.