17 Mart 2014 Pazartesi

Gümülcine - İskeçe - Kavala - Dedeağaç

Merhaba,

Cumartesi-pazar hiç aklımızda yokken schengen vizelerimizin son demlerini değerlendirmek için Yunanistan'a gittik. Şanslıydık hava çok güzeldi, ıslanma-üşüme derdi olmadan keyifle gezdik. Gezdiğimiz ve aşağıda anlatacağım 4 şehir bakımından da havanın güzel olduğu zamanları tercih etmek mantıklı olur çünkü güneşli aydınlık havalarla tam tadı çıkacak yerler bence.



1. Gümülcine - Komotini, yani yukarıdaki tabelada gördüğünüz komotlu şehir :) -

İpsala sınır kapısından doooğru Gümülcine'ye gittik. Gümilcine'nin gezilecek görülecek yerleri toplam 45 dakika civarı aldı :)


Burası şehir merkezinde ismini bilmediğim bir kilise.


İsmi yunan harfleriyle yazdığından telaffuz etmem ve buraya yazmam mümkün olmadı, resimde gözükmekle kaldı. Zaten Gümülcine merkeze gittiğinizde bu kiliseyi görmemeniz imkansız.


Aynı kilisenin içi. Gezdiğim Yunan kiliselerinin hemen tamamı böyle süslü püslü ve renkliydi.




Kiliseden Yunanlıların konuşup şakalaşıp sosyalleştiği kafeler sokağına doğru giderken bir anıt:


Burası da Gümülcine sokakları. Goody's onların starbucks'ı gibi bişeydi. 3-5 tane gördüm.



2. Abdülhamit tarafından yaptırılmış saat kulesi ve yeni camii. Bu iki yapının bulunduğu yerlerde marketlerde türk ürünleri, dükkanlarca türkçe tabelalar ve "be ya" diye konuşan trakya aksanlı Türkler vardı.

Gümülcine'de bu vizite işlemlerini tamamladıktan sonra İskeçe'ye yollandık.

2. İskeçe-Xanthi



İskeçe yolu üzerinde bu manastırı gördük hemence baktık içeri.


Böyle Bodrum gibi beyaz duvarlı mavi pencereliydi manastır.


Söylemiştim, kiliseleri manastırları pek çıngır çıngır.


Suyun üzerinde böyle çay bahçesi gibi bi manastırdı, pek güzeldi.


Tabi karnımız acımaya başlamıştı, manastır da bi yere kadar :)


İskeçe'de Platia Meydanı diye bi meydan var. Esas olayın döndüğü yer orası :) Yani şehrin merkezi. Bu da Platia meydanına giden Gümülcine sokaktaki bir kahveci dükkanıydı.


Yine aynı sokakta ismi Köfteci Ahmet olan ama menüsünde gördüğünüz üzere okuyarak anlayamadığımız köftecide şu köfteleri yedik. Bildiğiniz anne köftesi gibiydi, hiç öyle köfteci köftsi yapaylığı yoktu. İskeçe'ye giderseniz tavsiye ederim.


Şu görmüş olduğunuz köfte, Heineken ve tzazikiden  oluşan menü 7 Euro tutuyor. Yerel dilim dikkatinizden kaçmamıştır her halde. Türkiye'deki kasış ortamından sonra herhangi bir köftecide içecek ne var diyince gayet doğal bi şekilde "rakı var bira var ne getireyim" cevabı almak medeniyet içinde olduğumuzu hissettirdi.



Yemekten sonra Yunan kahvesi dedikleri şu türk kahvesini getirdiler. Kahvenin tadı aynen bizimki. Ancak bu biraz ılıkçaydı. Artık Yunanlılar Türk kahvesini ılık mı içiyor bizim köftecide mi kahve soğuktu bilemiyorum.


Bu da bir Yunan usulü baklava. İçinde ceviz-fıstık vs olmadığından, yufkaları kalınca olduğundan ve şerbeti bol olduğundan biraz ağır buldum.


İşte burası da köfte yedikten sonra gittiğimiz Platia meydanı, yine bir saat kulesi.



Platia meydanındaki bir kilise.


Dış kısmının tavanları böyle güzelceydi.


İskeçe sokakları:



Şu kuaförün güzelliğine bakar mısınız?

Hep böyle huzurlu minik bir şehirde böyle minik bir dükkanım olsun istemişimdir. Çok orjinal bir istek olmayabilir, kim istemez ki :) Kuaför değil de çikolatacı, pastane vs tarzı bi yer. Zaten öğlen yemeğiydi siestaydı derken günde 4 saat çalışıyorlari tam benlik (ya da tam herkeslik)

Neyse, ne diyodum İskeçe sokakları:



Meğersem burası benim dükkanımmış:



İskeçe'de de Gümülcine'de de bir frappe çılgınlığı vardı. Herkes hunharca frappe içiyordu, eksik kalmadık. Ancak Türkiye'deki frappe'lerle ilgisi yoktu kendisinin. Bi kere buzlar frappe edilmemiş, yani kırılmamıştı, küp küp buzlarla olsa olsa buzlu bir kahveydi kendisi. Bize hitap etmedi.


Frapemizi içmemizi takiben Kavala'ya doğru yola koyulduk.



3. Kavala - Komotini:

Ve vardık. Yukarıda uzaktan ve aşağıda yakından gördüğünüz Kanuni'nin yaptırdığını okuduğum su kemerleri.


Şu mandalina ağacının renklerine güzellğine bakın.


Burası da Kavala sahili.


Mevsim bahar, hava bildiğiniz 17-18 derece.

Kavala sahilinden düz devam edip manzara seyretmeye gittik. Öyle güzel bir deniz görüntüsü vardı ki, keşke yaz olsaydı da girseydik.


Mükemmellik:

Sonra otelimize yerleşelim diye geri döndük oteller bölgesine. Yolun bir kenarı deniz, diğer kenarında da oteller dizili.


'Ay'a dikkat!


 Aynı manzaranın gündüzü ve gecesi:


Buralar da Kavala'da tavernaların bulunduğu sahil şeridi ve bir taverna:


Oralardaki bir kilise:





Böyle bir barlar sokağı tarzı bi sokak vardı. Pek tenhaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde 20-30 kişi gelmişti ama yine de tenhaydı. Kilisede mum yaktığımda böyle sakin huzurlu bir şehirde sevdiklerimde mutlu yaşamayı dilemiş olabilirim. Kimseye söylemeyin :)

Hiç sevmiyorum İstanbul'un her yerinin kalabalık oluşunu, bi yere gideceğimde gideceğim yerden ziyade yollarını, oranın kalabalıklık durumunu, berbat toplu taşıma araçlarını dikkate almak zorunda kalmayı, üstelik bu rezilliğin bir de "ama çalışıyor" diye bir de takdir edilmesini, her türlü değişik insana, yere ve duruma auuvvv diye bakan rahatsız edici insanlarını, her türlü arabesk apaçiliğe meze edilen sahilini.

Dertlendim. Neyse ne diyordum, çok sakindi şehir. Kuvetle muhtemel mevsimin de etkisi vardır.


Akşam yemeği için Panos Zafira'yı tercih ettik. Gitmeden önce yaptığım araştırmalarda pek övmüşlerdi.




Uzo - bence rakı daha güzel-:


Retzina:


Herkes yazmış, ben de yazayım. Yemek içmek gerçekten ucuz. 5 kişi tıka basa yedik, masada 2-3 kişinin daha doyacağı kadar yemek kaldı, uzo da retsina da denedik, 80 euro tuttu. Porsiyonlar hiç kıytırık değildi. Tahminin aynı yemeği istanbul'da denize nazır bi restoranda yesek kişi başı 120'den yine 600 tl'den aşağı çıkamazdık.

Aynı manzaranın gecesi :)



Sempatik bir dükkan. Buradan kavala kurabiyesi aldım.  Kurabiye çok sevdiğim bir tatlı çeşidi değil, kavala kurabiyesi de bana çok hitap etti diyemem. Ama spesiyalitesinden geri kalmak olmazdı, hem zaten oburum kavala kurabiyesini mi yiyemem, tabii ki yedim :)




Biz Galaxy Otel'de kaldık. Odamızın manzarası:


Oteli manzara, oda ve temizlik açısından tavsiye ederim, kahvaltısında iş yoktu.


Kavala'daki boş kaldığım anlarda da ingiliz 'kraliyet ailesinde kim kimin arkasından ne konuşmuş' kitaplarımı okumaktan geri durmadım.



Burası Kavala'ya gidildiğinde görülmesi gereken yerlerden olan Kale'ye çıkan sokaklar. Dik ve darlardı. Fotoğraf çeker adım giderek yaklaşık 20 dakikada vardık. Yani öyle çıkılmaz-çekilmez bir durumu yok.


Bu evi çok sevdim.




Sonunda kaleye vardık, bir de Kale'nin içindeki merdivenler var tabii :)



Ve Kale'nin manzarası:







Kalenin diğer tarafında da Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın heykeli vardı.




Bu minik kiliseler her yerdeydi. Bir de Yunan Tem'i ve E-5'inin yanında da hep bunlardan vardı. Okuduğuma göre orda ölen birilerinin hatırasına konulmuş bu kiliseler.



Yine Kale'nin bulunduğu yerde bir kilise.



Bu da Kale'ye giden yolda bir kafe. Dekorasyonu sevdim.


İmaret. Otel olarak işletiliyormuş, lüks bir otele benziyordu. Kale'den inerken kahve içmek isterseniz dışarıdan gelenlere açık bir kafesi var bu gördüğünüz yerin yan tarafında.


Bu da Kale'nin dıştan görünüşü.


Sonrasında ver elini Dedeağaç.

4. Dedeağaç - Alexandrapolis:

Dedeağaç son durağımız. Burada şurası görülmeli denecek özel bir yer yok, yine sakin huzurlu güneşli bir şehir. Sahilde kafeler restoranlar var. Bir de aşağıdaki resimlde sağda göreceğiniz fener.





Öğlen yemeğimiz için bu tavernaya gittik.


Porsiyonlar büyüktü ve benim yine gözüm midemden daha açtı. Karides'e doyduk. Çok lezzetli ve yine çok makul fiyatlıydı. Vizeniz varsa ve deniz ürünü seviyorsanız sırf bu nedenle bile gidilebilir.


Yunanistan'da temaslarımızı tamamlayıp yurda döndük.


Ben daha önce hiç arabayla bir ülkeden başka bir ülkeye geçmemiştim. Bildiğiniz 'sınır' diye bişey var, şu resimde görüldüğü üzer. Sınırdan önceki demirler kırmızı-beyaz sonrakiler mavi-beyaz :) Ayrım oldukça net.

Özetle gitmemiş olanlara bir haftasonu gitmelerini çok tavsiye ederim, güzel bir geziydi. Ben gitmeden baktığımda gezeceğimiz bu dört şehri toparlayan bir yazı bulmamış bir kaç yerden birleştirmiştim bulduklarımı. Umarım yazım gidecek olanlara yardımcı olur,  gitmiş olanların da hoşuna gider.

Herkese sevgiler.

10 yorum:

Unknown dedi ki...

Arabayla yunanistana geçerken ekstra bir şey yaptınız mı? Araç için herhangi bir sigorta vs. gibi. Cevap için teşekkürler.

as royal as a queen dedi ki...

2 fotoğraf, ehliyet ve ruhsatla Turing'e gitmeniz gerekiyor. 374 tl'ye 1 yıllık uluslararası ehliyet alınıyor. Ayrıca herhangi bir sigorta şirketinden veya Turing'ten uluslararası trafik sigortası (yeşil sigorta) yaptırmanız gerekiyor. senelik 300 euro, mininum 15 günlük 60 euro. Sınırda uluslararası ehliyeti ve yeşil sigortayı soruyorlar. Rica ederim.

Meltem D. dedi ki...

Blogunu çok beğendim ,her şeyden biraz var tam bana göre,izleyicilerde şu ara bir problem var ,seninkinede girmek istedim olmadı sonra yine denerim ,birde yorum kısmındaki kelime doğrulatmacayı kaldırırsan daha çok yorum gönderebiliriz sevgilerimle.

as royal as a queen dedi ki...

Çok teşekkür ederim. Yorum kısmında böyle bir şey olduğunun farkında dahil değildim, hemen bakayım :)
Bir de evet google izleyici olmada sorun var ben de senin blogunu takip etmeyi başaramadım. Bloglovin'den takip edebilirsin, senin sitende bloglovin göremedim. Orda hiç sorun olmuyor. Sevgiler.

Dışavurum dedi ki...

Merhabalar, ben de gideceğim haftasonu. Bilgiler için teşekkürler, daha önce Yunan adalarına gitmiştik, ilk defa Trakya tarafından çıkacağız, umarım güzel geçer.

as royal as a queen dedi ki...

Merhaba Dışavurum. Teşekkürler yorumun için. Umarım güzel geçer.

as royal as a queen dedi ki...

Merhaba Hikmet.

Yazdıklarım arasında birinden vaz geçecek olsam Dedeağaç olurdu sanırım. Güzel bi Pazar yarım gün geçirmiştik ama mutlaka görülmesi gereken bir şey de yoktu. Kesinlikle git dediğim ise Kavala olurdu.

Adsız dedi ki...

Yeni gezip gelmiş biri olarak yazından çok yararlandığımı belirtmeliyim. Teşekkürler...

as royal as a queen dedi ki...

faydalı bulduğuna sevindim :)

Adsız dedi ki...

Adam "bira var rakı var ne getireyim" deyince Türkiye'den kaçış felan moduna girmişsiniz yine :) İlla yapacaksınız şu boş muhabbeti. Ona bakarsanız ben Kırklareli Vize kasabasında bir izgaracıya gittim adam ben daha bir şey istemeden rakıyı masama koydu. Orası Türkiye değil mi ?