13 Aralık 2015 Pazar

Sephora - Enjoy the Sunset / Fancy Me / Romantic Date

Sephora'dan son 1 aydır çevire çevire kullandığım 3 oje var:



Enjoy the Sunset: Rihannalara yaraşır bir zenci ojesi, çingene pembesi.
İki katta çizgi çizgi olmadan sürüldü. Sevdim. Güneş ışığında böyle durdu.


Sinirli İsmail'in üstünde böyle.



Fancy Me: Aslında bu bayağı kiremit rengiydi şişede ama sürünce yine kırmızı gözüktü. Güzel bir kırmızı, fazla parlak değil, siyah giyince de ben burdayım demiyor.


Bunun da kıvamını sevdim.



Romantic Date: Bu üçlüden sadece bundan memnun kalamadım. Açık renk olduğundan tırnaktaki çizgileri belli ediyor 2 katta bile. Yukarıda alttan parlatıcı sürülmemiş 2 kat hali var. Kulanışlı değil, onun altına parlatıcı sürmekle kim uğraşır.


Temiz temiz görünür diye almıştım ama çizgileri belli etmesiyle o temiz görüntüye ulaşamadım.

İyi pazarlar.

6 Aralık 2015 Pazar

Kasım 2015

 
Bu ay İsmail'in hastalığıyla geçtiği için Kasım postu yerine İso Ceko postu yapmak daha doğru olurdu aslında.

 

Minik beyinli gidip kumundan yediği için midesi ve bağırsakları bozuldu. Tabi sorunun kumunu yemesi olduğunu anlayana kadar zaman geçti. Artık dişi kaşındığından mı, kendisini temizlerken yanlışlıkla mı yoksa tadı hoşuna gittiğinden mi yedi o kısmı bilmiyoruz.



Ferzan Özpetek'in şu yeni kitabını okudum. İtalya'daki yaşamını ve arkadaş çevresini anlatıyor. İstanbul Kırmızısı'nda aile çevresinmi anlatıyormuş, bu onun devamı gibiymiş aslında. İlk kitabı okumamıştım onu da aldım, okuyciyim.


Bu ay çok filmler izledim İsmail böyle yatarken. Ali Baba ve Yedi Cüceler isimli zaman kaybını, Ayı Teddy serisini :), The Dressmaker isimli bir Kate Winslet filmini, son James Bond filmini ve No Escape isimli bir filmi. En sevdiğim bu sonuncusu ve Ayı Teddy serisinin ilk filmi oldu.


Zet.com'dan bu kolyeyi sipariş etmiştim, geldi, severek taktım.

Contemporary İstanbul'a gittim. Gezmesi zevkliydi ama çok kalabalıktı.


Ay sonuna doğru da şu kitaba başladım. Tüketim üzerine farklı sektörlerden insanlar makaleler yazmışlar.Sade bir yaşam nasıl olur, insanın mutluluğu için bu kadar tüketim gerekli mi konulara eğilmişler. Tüm makalelerden muhteşem istifade ettim diyemem ama bayağı beğenerek okuyorum.

 
Yine ay sonunda şu christmas temalı koltuk şalı/battaniyeye başladım. Granny stripe ve ripplle modelleri karışımı. Aslında renkleri canlı yeşil, kırmızı ve gri ama yeşil ve kırmızı tonları fotorafı akşam çektiğimden tam çıkmamış. Neyse yolumuz uzun daha çekeriz nasılsa.
 
İyi haftalar.
 
 


17 Kasım 2015 Salı

Kullandıklarım - 5



Kız blogu burası, oturmaya mı geldik, bitirdiğim ya da yarıdan fazla kullanıp söz söyleyebileceğim ürünleri yazayım dedim.



Saçla alakalı olanlardan başlayalım.

Syoss Hacim Şampuanı: Denediğim onyüzmilyon hacim şampuanlarına Syoss'u ekledim. Çok beğendim, koca şişeyi hiç değiştirsem mi tereddütü yaşamadan bitirdim. Pamuk gibi, uçuş uçuş yapıyor saçları, kesinlikle kafaya yapıştırmıyor. Yeniden alacağım.

Elseve Color Vive Saç Kremi: Market ürünlerinden Elseve'in saç kremleri olsun, saç uçlarını nemlendirmek için maskeleri olsun bu tarz ürünlerini çok beğeniyorum. Bu da güzeldi, saç uçlarım hafif açık olduğundan bundan almıştım. Ancak sonra aşağıda yazacağım diğerini aldım, onu daha çok beğendim.

Elseve 6 Mucizevi Yağ Saç Kremi: Bunu yukarıdakinden daha çok sevdim çünkü daha yoğun yağlı yapısı, daha iyi nemlendiriyor, benim saç uçlarım çok kurudur. Bir de kokusu daha bayık (iyi manada) ve tatlı, daha kışsal.

Elseve Mucizevi Bakım Yağı: Duştan sonra saç uçlarıma böyle yağlı bişey sürmeyince çalımsı oluyolar, bir de maşa falan kullanınca iyice kuruyorlar. Daha önce downunder naturals'ınkini kullanmıştım, bu defa bunu aldım. Gayet güzel, kokusu da yukarıda bahsettiğim saç kreminin tatlılığı ve bayıklığında. Bitince bunu da kesin yine alırım.


Bunlar da cilt bakımcılarımız.

Avene Cleanence Gel: Bu böyle ergen ciltler için yıkama jeli. Yazın yüzümü isilikler sivilceler bastı da ondan almıştım. Güzeldi, temizledi, germedi, yakmadı. Bi zararını görmedim. Ama bir faydasını da görmedim. Zaten hep diyorum yüz yıkama jeli 3 dk kalıyor, germedikçe, yakmadıkça ve temizlik hissi verdikçe benim için OK. Bunu da sevdim ama marketlerde satılan Garnier'nini, Neutrogena'nın falan temizleyicisinden pek de bi farkı yok.

Bio-Der Acne Clean Clarifying Cleansing Gel:  Bunu da yukarıda yazdığım sorunum kapsamında doktor yazdı. Aman bulana kadar canım çıktı, hiç bi yerde satılmıyor, bir eczaneye getirttim binbir emekle. Avene'in yapısı daha güzeldi, bu böyle bi tatsız tuzsuz bişeydi. Sevmedim. Fiyatı da Avene'den geri kalmıyordu. Bitirdim arada kullana kullana. Bir daha da almam, zaten bulunmuyor :)

Clinique Moisture Surge: Bunu daha önce de yazmıştım, en sevdiğim yüz nemlendiricisi. Su gibi, hiç ağır değil, yağlı değil. Kadife gibi oluyor kuruduğunda. Bu aldığım 6. kutu falandır. Yine de alırım.

Garnier Nem Dengesi Nemlendirici: Watsonsta bi vesileyle indirimdeydi, aldım. Fiyatına ve drugstore markası olmasına rağmen oldukça iyi bir ürün. Yapısı çok güzel, bu da yağlandırmıyor güzel nemlendiriyor. Utanmasan Clinique'in Moisture Surge'üne benziyor bile derim.



Bunlar da vücut şeyleri. Le Petit Marseillais'i dünyanın geri kalanı gibi ben de çok sevdim. Otobüs durakları, metrolar her ama her yerdek bilboardlara gelmeden önce ne yapıyormuşuz bilmiyorum. Özellikle bu iki tatlı kokusunu çok seviyorum. Bunlar tatlı olduğundan yazın baydığında kullanırım diye bir de Watsons'ın greyfurtlu scrubını almıştım. Taneleri varla yok arası ve yumuşak olduğundan scrub olarak etkisiz ama duş jeli olarak ferah ve güzel.



Son olarak şu ikisini de yaziyim dedim. Watsons'ın şu asetonu çok iyi, kırmızı ojeyi bile güzelce çıkarıyor ama tırnağı da zımparalanmış gibi yapmıyor.

Bobbi Brown'ın şu dudak kremini geçen sene kışın dudaklarım çok kuruyup çatladığında almıştım. Hızlı tedavi eden, güzel kokan, yoğun bir krem. Tek sorunu ambalajı, ya elle ya da çubukla falan sürmek gerekiyor, stick şeklinde yapsan ya şunu Bobbi.

Sevgiler.

1 Kasım 2015 Pazar

Ekim 2015

Geçen gün Mart 2014 vs tarzı eski aylık postlarımın bir kaçına baktım. Çok eski tarihler olmamasına rağmen "vay be, o günler" hissi yaşattı. Blogger kapatılmazsa ya da Türkiye'de engellenmezse ne bileyim 5 sene sonra bakınca yaşayacağım nostalji hissi güzel olacak.

Tabii bu benim hep maziye bir bakıver havasında yaşıyor olmamdan da kaynaklanıyor olabilir. İstikbaline baktıkça titreyenlere böyle zevkli gelmeyebilir.



Kış gelince kek yapma ihtiyacı duyduğumu yazmıştım. Bu ay Mudo'dan aldığım şu kalıpla bu kraliyet aromalı kekten yaptım 2 defa. Ay nasıl güzel değil mi?

Başka figürler de vardı çam ağacını aldım, christmas'ta yapıcam ona. Diğerlerini (bacasından duman çıkan ev, kuğu, ördek, tavşan vs figürleri) de artık abartmiyim diye almadım ama çok güzeller, kek seviyosanız bi bakmakta fayda var.



Bu ay kitap okuma açısından da verimli geçti, çok dizi izleyemememin de etkisi oldu. Şu gördüğünüz Noam Shpancer'ın İyi Psikolog adlı kitabı aşırı aşırı iyiydi. Uzun zamandır bir kitabı böyle severek okuyup huf baydı hissiyatına kapılmadan bitirdiğim olmamıştı. Tekrar da okurum biraz zaman sonra.


O bitince Betty Blue'yu aldım. Filmi de varmış, bilmiyordum. İyi Psikolog kadar bayılmasam da sevdim ve sıkılmadan bitirdim. Kategorileri de farklı tabii, bu bayağı roman. İyi Psikolog da roman ama arada çözümlemeler içeriyordu.


Bi de konuya bilimsel yaklaşiyim diyip şu kitabı aldım okudum. Ben kedimi tanımaya çalışırken kedim de bisküvileri tanımaya çalıştı.

 İncecik bişey zaten. Kediniz yoksa çok ilginizi çekmez ama varsa ya da kedileri çok seviyorsanız "acaba niye böyle yapıyor" dediğiniz pek çok davranışı kökeniyle birlikte güzelce anlatıyordu. Ben sevdim.


Başka bi gün de Esse'de şu kek kalıbı ve sonrasında keki koymak için kabı bir arada çok uygun bir fiyata satılıyordu, dayanamadım aldım. Ayakkabı odası yaparlar ya, ben de ileride büyük evde yaşarsan kek kalıbı dolabı yaparım bu gidişle.


Bir pazar günü bizimkileri kahvaltıya çağırdım, kekimi de sergiledim hemmen.



Böyle gün yemeğimsi yemekler ve yanında birayı çok seviyorum. O gün de kısır, avakadoda somon füme ve bir dilim ekmeğe labne ve üzerine somon füme yapmış idim. 




Sonra böyle iyice kış gelir gibi olunca aslında çok aramadığım sulu yemekleri aradım ve kıymalı pazı yemeği yaptım. Aslında annemlere gidince sulu yemek yediğimden ve normalde yukarıdaki gibi tabakta 3 çeşit bişileri yemeyi sevdiğimden yapmıyorum ama o gün bayağı ihtiyaç duyudm bu tarz yemeğe.


Bu fotoğrafı çektiğimde İsmail huşu içinde kendi kendine oynuyor ben film izliyordum. The Martian, Bulantı ve çok geç kaldığım Birdman'i izledim bu ay. Fotoğraf Birdman'i izlerken evde.


İsmail ve kış bahçesi.


Ayy hiç bi diziye sardıramaz oldum. Bari Masters of Sex'e kaldığım yerden devam edeyim dedim, İso'yla böyle izledik.

Virginia'yı çok beğeniyorum. İzlediğim bir bölümde kendini Libby'e  anlatırken "beni örnek alma, ben başarılı biri değilim, yaptığım da cesaret değil, kullanma kılavuzu okumak yerine fişi prize sokarım ben doğrudan, kabloyu çekerim" vs dedi. Bence de tam öyle biri. Çok laykım var Virginia'ya.


Çok limonlu, fresh bi fotoğraf oldu.


Bir akşam bir arkadaşımın şu güzel manzaralı evine gittik, yedik içtik.


Bu da düşük bütçeli Halloween kutlamamız.


Şu İsmail'in şööyle oturup TV'deki hareketlere sabitlenmesi kalp kalp kalp.

Bu da böyle bi Ekim ayımızdı. Bugün de gittik oyumuzu kullandık. Bakalım nasıl olcek.

Sevgiler.



25 Ekim 2015 Pazar

Kahvaltı Menüleri -2


Bir önceki kahvaltı postumda eve yeni taşınmıştım. Aradan geçen zamanda olayı çeşitlendirdim, bu hafta 7 günün 7sinde evde dört başı bayındır kahvaltılar yapınca bir post daha kondurayım dedim.


Pazartesi: Limonlu kek yapmış idim. Sizin de aç karnına tatlı yiyince içiniz bayılır mı? Benim öyle olur. O yüzden kekten önce bir haşlanmış yumurta. Sonra kek ve bir kupa sıcak süte katılacak olan double espresso.


Salı: Bugün kendimce Ege kahvaltısı hazırlıyorum. Yeşil ve siyah zeytinli, bitkili.
Ekmek bulamadığım için eti form yiyorum - ekmek almayı unutmuşum-. Yanında çay.



Çarşamba: Büyük bir kase örgü peynir, salatalık, avokado, domates salatası. Yanında da yine ekmeksizlikten 2 tane eti form. Zaten avokado ve örgü peynir bayağı doyurucu, ekmeğe ihtiyaç kalmıyor.



Perşembe: Bugün biraz daha üşengecim. Greyfurt doğrayıp bi de sucuklu-kaşarlı tost yapıyorum bitti gitti.

Cuma: Haftanın son günü, huzura ermeye 8 saatçik kala. Sadece corn flakes ve meyveler gözüküyor ama aslında ağırlıklı olarak müsli var altta, 2 tatlı kaşığı da pekmezle tatlandırıyorum konuyu. Üstüne süt, yanına da americano.

Bu postun en sevdiğim fotoğrafı da bu oldu çünkü ayaklarını yediğimin İsmaili patilerini sokmuş fotoya minik minik.




Cumartesi: Haftasonuna yakışır bir sucuklu yumurta. Bu defa ekmeğim var, kepek ekmek ve kefir.



Pazar: Bu da bugün. Yataktan zor çıktım ama tam çıktım. Elimde malzeme önünde de kocaa bi pazar olan insan rahatlığıyla nispeten uzun kahvaltı hazırladım. Sandviç ekmeklerini dün almış idim.
Bi de "if you want breadkfast in bed, sleep in the kitchen" temalı kupam bence çok cool.

Mandalina marmelatını da Bodrum'dan dönerken havaalanından almıştım.  Bana göre fazla tatlı çıktı, daha ekşimsi isterdim. Bir ara keke katıp mandalina aromalı kek yapıcam, bu şekerlilikle bayağı uygun olur bence.

Haydin iyi haftalar, güzel güzel kahvaltı yapın metabolizmanız hızlı başlasın güne, kilo almayın.

Öptüm.

23 Ekim 2015 Cuma

Ebay Kolye Alışverişi

Bugün çoğunuzun kanayan bir yarasına derman olacağım sevgili gönül dostları.

Canınız sıkılıyor, alışveriş yapmak istiyor ama yeter çok  para harcadım mı diyorsunuz?

İçinizde aslında sadece manevi dünyanın elemanlarıyla doldurulabilecek bir boşluk var ama siz maddi dünyanın elemanlarıyla dolduracağım diye ısrarcı olup alışveriş batağına mı düştünüz? O halde ebayden kolye alın.
 

Ben en son şu gördüğünüz kolyeyi 0,9 dolara aldım. 1,5 ay önce sipariş etmiştim, geçen hafta geldi.

Bu postun da fotoğrafları hep flu olmuş, ellerim titriyor sanırım. Önce heyecandan sonra yaşlılıktan olduğunu tahmin ediyorum titremenin.

Şu aslanlı kolyeden benim vardı aslında, yine ebayden sipariş etmiş hatta eski postlardan birinde yazmıştım. Ancak kaybetmişim. Yeniden aldım. Bu da 1 dolardan düşük bir meblağa idi.
Rihanna da ebay'den almıştır kesin.

Ben paypal ile değil doğrudan kredi kartı ile ödüyorum. Artık siz de nasıl tercih ederseniz.


Güzel vintage kolyeler var.

Sevgiler.

22 Ekim 2015 Perşembe

İsmail Ceykıb - 2

Bir önceki yazımda İsmail Ceykıb'ın eve geliş, hastalanış ve iyileştirmeye çalışılma süreçlerinden bahsetmiştim. Azıcık devam edeyim:

Gözlerindeki konjuktivit 10-12 günlük bir Vigamox kullanımı neticesinde geçti yaşasın ki. İlk 3-4 gün izotonik sodyum klorür solüsyonu ile gözü temizleyip sonra vigamox damlatıyordum günde iki defa, sonra silmeden sadece vigamox damlatarak devam ettim. (İşte bunlar hep veteriner tabii, kafama göre yapmadım. Burda da yol yöntem yazıyorum, veterinerler odasından uyarı almama çok kalmadı.)

Gözleri iyileştirdik de dilindeki yaralar geçmedi, onun için de yine bir 10-12 gün antibiyotik şurup kullandım. Şimdi o şurup aşamasını da geçtik, dilini bi türlü göremediğim için geçti mi bilmiyorum ama yemesinde problem olmadığından geçtiğini sanıyorum. 1 hafta dolduğunda karma aşısını yaptıracağım bakalım.

Hastayken, ishalken falan yapmıyorlarmış karma aşıyı. O yüzden önce hastalıklarını geçirdik, şimdi de aşı yapılana kadar cam fanusta besliyorum desem yeri, koruyorum ki tekrar hasta olmasın. Canım benim.



Böyle dizi izlerken gelip kucağıma oturuyo. Genelde ipad ekranıda kıpraşan şeyleri yakalamaya çalışıp diziyi sabote ediyo ama uykuya dalmadan önce böyle sakin sakin izlediği de oluyo. O zaman da aşırı muniiisliğinden ben onu izlemekten dizi izleyemiyorum. Öyle yaşayıp gidiyoruz.


Topa kavuştu da rahatladı, tüm kudurukluğunu top peşinde koşarak atıyor. Tabii topu ilk gördüğünde daha hevesliydi, sanki tüm aradığı şey topmuş ve çok mutluymuş gibiydi, şimdi toptan biraz sıkıldı. Arada bir ricam üzerine lutfen oynuyor. Aynı ben.


Tamir işlerinden de anlar İsmail Usta.

Bu ayın başlarında bir pazar içeride kahvaltı yaparken yatak odasına kapattım 45 dakika, yatağa işemiş, sıçmış. Neyse temizledim, sonra dışarı çıktım, aaa dönüşte bi baktım ki tertemiz yaptığım yatağa yine sıçmış. Atarı kimeyse. Çok moralim bozuldu, yapamiyciyim, kime güvenip verebilirim diye kara kara düşündüm, kimselere güvenemedim.

Sonra sonra sakinleştim, zaten iş nedeniyle 3 gün İsmo'yu göremeyip aşırı özleyince de kimselere veremeyeceğimi anladım. Ben de sadece yatak odasına giriş kartlarını iptal etmekle yetindim, odaya accessi yok artık :) Gerçi bazı sabahlar 7:30'da yüksek sesle miyavlayınca mecbur kapıyı açıp yatağa alıyorum. Aşırı minik ve sevimli olunca bazen kartları iptal olsa da giriş sağlayabiliyor.


Böyle aynadan kendimizi çektim, İsmail'im de her ergen gibi bu aynadan foto çekme olayını yaşamalıydı.



Bazen de kucağıma oturtup dedikodu yapıyorum, "ayy neydi o kızın adıı" diyor mesela burda.

Seviyorum bayağı.

Öperim hadi bay.

6 Ekim 2015 Salı

İsmail Ceykıb



Dün akşam itibariyle 2 haftadır benimle yaşayan bir İsmail Ceykıb'ım var.

Geçen ay fotolarında görünmüştü ama kendisinden ayrıca da bahsetmek istedim. Çünkü ilk 1,5 hafta çok zor geçti, yavrı kedi alan birilerine yarımcı olabilir belki. Bu post bol fotoğraflı olmayacak ama belki ileride İso'nun oynak hallerine ilişkin ve bir post yaparım :)


İsmail Ceko bize geldiğinde 50 günlük bir Scottish Fold idi. İlk akşam fırıl fırıl ortalıkta dolandı, kıtırp kıtırp yemeğini kendi yedi. Her şeyler yolundaydı.

Ancak ertesi sabahtan itibaren önce tek gözü küçüldü, sonra içine kapandı, sürekli uyur oldu, yemek yemez oldu, sonra gözü akmaya başladı ve akmanın da etkisiyle sabahları sözler kapanmış oluyordu. Yetmezmiş gibi sonra da gözünde konjuktivit oldu. O zamanlara ilişkin fotoları hem korkunç olduğundan hem de İso'nun yakışıklı görünmediği fotoları paylaşmak istemediğimden koymuyorum.

Bunun üzerine öncelikle yemek sorununa çözüm bulmak amacıyla pet shop'tan anne sütü tozu aldım. Bebek kediler için oluyormuş bu, suya katılıp veriliyor. İçmedi. Şırıngayla ve biberonla da kesinikle sevmedi bunu.

Sonra yarı yarıya su ve yarım yağlı süt, bir yumurta sarısı ve bir kaşık pekmez karıştırıp onu içirmek istedim. Onu da istekle içmedi ama şırıngayla zorla da olsa içti bundan biraz.

Sonra veteriner Orelade diye bir mineral ve besin takviyesi sıvısı verdi. Bunu da şırıngayla ağzına veriyordum ama miktar az olduğundan süreç daha kolaydı. Bir taraftan da ağzına tıka tıka kuru mama vermeye başladım. 1,5 haftanın sonunda kendisi de biraz katı mama yer oldu kendiliğinden. Orelade'ı bıraktık. Artık kendisi yiyor, bazı günler hiç yemezse ben yine önüme oturtup ağzına tıkıyorum Türk annesi styla.


Sonra  hem gözlerinin akmasından hem ağzına yemek tıkarkan oluşan bulaşıklıklardan oluşan kirleri temizlemek hem de göz sorununu çözmek gerekiyordu.

Temizlik için önce %3lük borik asit karışımı yaptırdım eczaneye. Onunla biraz sildim temizledim. Tabii bunlar hep veteriner önerisiyle olan şeyler.

Göz şişliği ve konjuktiviti için de günde 4 defa Gentagut damla 2 defa da kortizonlu Onadron damla damlattım. Geçmedi geçmedi. Gözü bayağı kötüye gitti, kıpkırmızı, şiş ve kapalı idi.

Sonra  başka bir veteriner iyonik su (izotonik sodyum klorür solüsyonu) verdi, günde 3 defa bununla iyice silip gözleri üstüne Vigamox damlattım. Bu son bakım iyi geldi, gözleri de düzeldi.

Son olarak belki siz biliyorsunuzdur ama ben bilmiyordum, yavru kedilere 2 aydan önce iç dış parazit aşısı yapılamıyormuş. O yüzden 2 aydan ufak almamak bayağı kritik. 2 ayı dolunca iç dış paraziti de tamamlandı. Şimdi göz sorununu tamamen atlatmasını bekliyorum ki karma aşısını yaptırayım. Şu an bağışıklık sistemi bu hastalıklarla savaşırken aşı yapmak tehlikeli oluyormuş. Hastalık tamamen geçtikten 2 haftas sonra karma aşı yapılacak.


Bu süreçte kendisi depresyonunu atlattı, eve alıştı. En sevdiği şeyler saatimi hırpalamak, ben yatakta kitap okurken elimdeki kaleme sırnaşmak, kitaba atlamak ve evde sallanan ne varsa (perde, pantolın paçası, telefon şarjı, kablo) gidip asılmak, çekiştirmek.

Ara ara bakamayacağımı düşünüp alternatif çözümler arıyorum, bakacağına emin olduğum biri olsa da versem diyorum. Çünkü insanı eve aşırı bağlıyor. Bi de İsmail Ceykıb'ın yeme konusu biraz sıkıntılı olduğundan gün içinde yedi mi aç mı kaldı emin olamıyorum, akşam mutlaka eve gitmem gerekiyor. Tatile gittiğimde ne yapacağım bilmiyorum. Ama eve gidip oynak hallerini görünce kimselere vermemeye karar veriyorum.


Hele şu "bi kahve koy da içelim yiğenim" oturuşunu bi gün ısırıcam.

Bakalım naparız bu İso Cekoyla.

Sevgiler.