25 Nisan 2016 Pazartesi

Kullandıklarım - 6


Aslında bitirdiklerim demek daha doğru olur. Evde biten çer çöpün kutusunu atmak ve böylece bir yaşanan ferahlık da beni mutlu eden şeyler arasında. Bu ay bunların kutusunu attım:

Schwarzkopf Gliss Saç Kremi: Pek de sevmemekle berabet ziyan olmasın diye dibine kadar kullandım. Sevmedim çünkü kutusu çok sertti ve sık sık sık saç kremi zor çıkıyordu her sefer ıslak ellerle. Fonksiyonel anlamda da az etkiliydi, saç uçlarım boyadan dolayı kuru ve pek yumuşatamadı.

Garnier Nem Dengesi Nemlendirici: Bu normalden yağlıya dönül ciltler için olanı. Şurda öve öve bitirememiştim zaten. Bu kutuda da fikrim değişmedi. İleride bir de bunun kuru/normal ciltler için olan mavi kutusunu denemeyi planlıyorum çünkü bu ara cildim bayağı kuru. Yağlı ciltlilere çok çok tavsiye edeceğim tam bir fiyat performans ürünü bu krem. Puanım 9/10.

Dalin Bebek Şampuanı: Yüzümü neyle yıkayacağımı bilemediğm her zaman Dalinle yıkarım. Bu küçük şişe de böyle zamanlarda kullana kullana bitti.

Clinique Exfoliating Scrub: Haftada 2 defa duş esnasında bununla yüzüme peeling yaptım. Ölü derileri güzel gideren bir ürün. Granülü bol bazı az türden. Beğeniyorum. Benim için tek sorunlu kısmı aşıırı mentollü kokması. Aynı yapıda ama çiçek/meyve kokan ya da kokmayan bir scrub bakacağım bunun yerine.

Bobbi Brown: Şurda yazmıştım. Çok çok beğeniyorum. Tereddütsüz yenisini aldım bile -ki 4 ya da 5. defa oluyor-. Üzerine kaş kalemi bilmiyorum.

Douglas Dangereusment Votre Ruj:  Yine şurda detaylı bahsetmiştim. Bu da sonunu görebildiğim çok nadir rujlardan. Şu an elimde başkaları olduğundan kışa doğru ya bu rengi ya da aynı serinin daha şeftali tonlarında bir rengini yine alacağım.

İyi haftalar.

18 Nisan 2016 Pazartesi

Yemek Günlüğü - 18 Nisan 2016




Sabah hayalimde geniş kahvaltı var. Ama kalkamıyorum, sonunda kalkabildiğimde ise işe gitmem lazım. O yüzden öğleni beklemeye karar veriyorum. Bu esnada Starbucks'tan aldığım minik bir chialı puding ve bir fincan kahveyle geçiştiriyorum kahvaltı saatini.




Öğlene epey açım. Peynirler, zeytinler ve sucuklu yumurta. Tabağın hepsini bitiremesem de çatlayana kadar yiyorum. O yüzden de akşama kadar acıkmıyorum bugün.


Akşama one pot pasta yapıyorum. 19:30'da yapmaya başlıyorum. 20:10 itibariyle yemişim bile.


One pot pastanın yediğim son hali ise böyleydi. Hafif, lezzetli, sağlıklı.


Sonra da biraz şu çileklerden yiyip, küçük Hoegaarden biramı içerek naçizane akşam dinlenceme geçiyorum.

Sevgiler.

17 Nisan 2016 Pazar

Haftasonu: Sarıyer - Bahçeköy - Kilyos

Yolcusu kalmasın.


Bu pazar da Sarıyer'den Çayırbaşı'na ordan yukarııı Bahçeköy-Kilyos taraflarına doğru uzandık.
Tam belli bir yer yazamadım. Buralarda arabayla gezindik önce bir.


Yolun güzelliği <3


Bahçeköy yolunda böyle ekmelik süs bitkisi satan çok yer var. Ben de bunlardan birinden Bodrum papatyası, mine çiçeği ve ateşçiçeği aldım. Az da domates, biber. Hepsi aynı uzunlama saksıya ekilecek.  2 saksı var toplam.


Sonra ufak bir mangal olayına girişelim dedik. Bahar Country'e girdik.


Ocakbaşı Serpil. Kanat ve köfte. Kanat çook güzeldi.


Bizimkiler de çok güzel :)


Dönüşte de çiçek ekimi işleri. Netice bu.  Rüzgar gülü da aldım ki kuşlar çiçekleri yemesin :P

Öpücükler.

15 Nisan 2016 Cuma

Pastel 56

Ojenin bitmesi fani ömrümde çok gördüğüm bir şey değil. Bu güzide Pastel ojeyi çok ama çok kullandım, bitti bitecek, bitmeden bahsetmek isterim.


Paslak, turuncuya dönük, tertemiz bir kırmızı. Geçen yaz temmuz ve ağustosta hep bunu sürdüm, bu yıl da başladım. Hava aydınlıklaşıp parlaklaştı mı bir numaralı bir oje kendisi.


Yazlık her kıyafetle, her renkle gidiyor, eğlenceli, neşeli, canım bir renk.



Yakından da böyle.

Kıvamına, dokusuna falan gelirsek, oldukça akışkan ve buna rağmen opak, homojen. Dolayısıyla sürmesi kolay, taşanı şöyle tırnağınızın kenarıyla alınca tırnak kenarlarında pembe pembe iz bırakmıyor. Ama tırnakta da tek katta bile hoş duruyor, fotoğraflarda sağlam olsun diye iki kat var.



Şekiller şekiller.


Geçen gün ofiste süreyim dedim, yanımda değildi. Watsons'tan baktım ama yoktu. Daha sonra biterse diye bikaç drugstoredan daha baktım ama yok yok. Artık üretilmiyorsa üzücü. Bulursanız kaçırmayın.

Pastel bence fiyat performans oranı en iyi oje markası. Daha iyileri tabii var Essie olsun, Sally Hansen olsun, Opi olsun. Ama fiyatı dikkate alınınca pastel hemen her renginde aşırı tatmin edici.

Sevgiler.

11 Nisan 2016 Pazartesi

Haftasonu: Garipçe - Rumeli Feneri




Pazar günü Sarıyer'e doğru gider iken oradan kaptırdık Garipçe ve Rumeli Feneri taraflarına. Niyetimiz çıkış noktasında bu kadar uzaklara gitmek değil idi (uzak dediğimiz de 17 km ama İstanbul trafiğiyle 1 saat demek, dolayısıyla uzak) kısa sürede gelişen bir plan oldu.

Garipçe dediğimiz yer Sarıyer'den yukarı doğru gidince gidince çok ufak bir balıkçı kasabası. Balıkçı kasabası olduğu belli olsun diye olsa gerek orda burda balık ağıyla uğraşan balıkçı görünümlü abiler vardı, turistikler de onların fotoğrafını çekiyordu. Şekil tamdı yani.

Bu yukarıdaki fotoğraf tam kahvaltı ve balık restoranlarının olduğu minnicik koyun kenarı. Fotoğrafta görmediğiniz sağ tarafta restoranlar var.

Biz bunlardan Kaşı Kumluk Balık Lokantası isimli mekana oturduk. Amacımız kahvaltı yapmaktı ama oturduğumuzda kahvaltı sona ermişti (saat 15:30 civarları). Tamam balık yiyelim dedik. Ama içerikten memnun kalmadık, porsiyonlar bu salaşlıkta bir restorandan beklenmeyecek şekilde küççücüktü. Neyse denizin dibinde oturduk sakin sakin diye fazla ses etmedik. Az bişeler yiyip kalktık.


Oradan arabayla Rumeli Feneri'ne doğru yola çıktık. Yolda böyle küçük bir koy var. Herkesler durmuş tepeden fotoğrafını çekiyordu. Biz de eksik kalmadık.


Sonra gittik gittik Rumeli Feneri Kalesi'ne vardık.



Biraz da kalede olduğumuz belli olsun di mi?



Bu da Kale'nin tepelerinden çektiğim panaromik görüntü.

Değerlendirmelerime gelirsek, yeme içme açısından biz oturduğumuz restoranı pek sevmedik, temiz de değildi. Yanındaki yerler de farklı gözükmüyordu ama oturmadığım için net fikirler beyan etmek istemem haklarında, denenebilir. Kale'de mangal yapanlar vardı, her yerlere çöpler atılmıştı, üzücü.

Bunun dışında şööyle bir uzaklaşmış olmak açısından bayağı güzeldi. Bi de hani 1 hafta tatile gidince İstanbul'a dönünce her yer gri ve beton beton üstünüze gelir ya, dönüşte öyle hissettirdi burası. Bu kadar geniiiş alanlar görünce demek.

Bu da böyle bir gezimizdi.

Sevgiler.

6 Nisan 2016 Çarşamba

Dün Kullandığım Kozmetikler/Bakım Ürünleri


Yemek günlüğü yazıyorum da kozmetik günlüğü neden yazmayayım sevgili okur.


Sabah kalkar kalkmaz yüzümü Yves Rocher'nin şu papatyalı yıkama jeli ile yıkıyor ve ardından Hydra Vegetal serisinin toniğiyle bir güzel siliyorum. (Yves rocher alışverişi yaptım geçenlerde, yazacak kadar kullandığımda ayrı post konusu olacak.)


Ardından yine Hydra Vegetal serisini şu nemlendiricisini sürüyorum.


BB kremimsi kremim, kaş kalemim ve rimelimle hafif bi makyaj yapıyorum, sağlıklı ve canlı gözüküyorum.

BB kremi kullanma tarzımdan çok memnunum, anlatmak isterim: Nemlendiricimi sürer sürmez, cildim onu azıcık emdikten sonra çok ince bir tabaka halinde BB kremi de uyguluyorum hemen. Böylece nemlendirici ile karışıyor ve daha homojen bir görüntü oluyor suratımda. Böyle yapınca sanki hiç BB krem (ya da renkli nemlendirici ya da CC krem artık bu tip ürünlerden her hangisini kullanıyorsam) sürmemişim de iyi uyumuşum, cildimi güzel nemlendirmişim, ışıldatmışım gibi oluyor.



İki fıs da Chloe Love sıkıp çıkıyorum evden.


Gün içinde Dove el kremi kullanıyorum 2-3 defa. Eskiden hiç ihtiyaç duymazdım şimdi ellerim mutlaka geriliyor gün içinde. Çok lazım yani el kremi.


Akşam eve dönünde önce Garnier'nin şu suyuyla makyajımı siliyorum.


Ardından duş. Saçlar için Syoss'un bin yıldır bittikçe aldığım hacim şampuanıyla Schwarzkopf'un şu pek sevmediğim ama bitmeden de atmak istemediğim saç kremini kullanıyorum.


Vücut için Yves Rocher'in şu dul jeli. Yüzümü de Clinique'in scrubıyla güzelce yıkıyorum. Bu hafta hiç peeling yapmamıştım, iyi oldu.


Duş sonrası yüzümü yine tonikle siliyorum. 2 haftadır madecassol kullanmıyordum çünkü yüzüm pul pul soyulmuştu. Soyulanları peeling ve nemlendiriciyle hallettikten sonra yaz öncesi soyulacak yice soyulsun, sivilce izleri bi kat daha silikleşsin diye yine bi kullaniyim diyip madecassol sürüyorum.


Saç uçlarına Gliss'in saç ucu yağını, ayaklarıma L'occitane ayak kremini, dudaklarıma da L'occiatne lip balmı sürüyorum.


Ay tam yatağıma gidip film kitap seansıma geçecekken göz çevremi kuru hissediyorum. Sür sür bitmiyor.

Göz çevresi için ayrı bir  krem almlıyorum, ne nemlendirici kullanıyorsam onu göz çevreme de hafif hafif sürüyorum. Ama bugün madecassol kullandığımdan, onu da göz çevreme süremeyeceğimden kuru kaldı. E bari oraya da acıbadem sütü süreyim diyorum. Bunu bazen tüm yüzüme de sürüyorum ama badem olunca kıllanma yapar diye de çekindiğimden sık kullanmıyorum. Oh mis gibi kokuyor.

Sevgiler.

3 Nisan 2016 Pazar

Kullandığım L'Occitane Ürünleri


 

Hep aldığım duş jellerinden farklı bir şeyler alıp değişiklik yapmak istedim. Belki daha kalıcı kokuya sahiptir diye L'occitane'a baktım. Şöyle bir seti vardı, deneyeyim dedim. Sadece sol üstteki kirazlı duş jeli pakete dahil değildi, ben ekledim.


Sol baştan yazarsam:

Verveine Body Lotion: Sürümü biraz zor çünkü kıvamı koyu. Buram buram limon kokuyor sürünce. Ama 2 saat sonraya hiç koku kalmıyor, yani kalıcı değil. Şişesi sert plastikten olduğundan kremi çıkarana kadar sık sık bi hal oldum. Nemlendirmesi güzel, yağlı his bırakmıyor ve nem etkisi uzun sürüyor.

Ayak kremi: Bu paket içinde fiyatını da dikkate aldığımızda performansını iyi bulduğum ve tekrar alırım dediğim 2 ürün var, biri bu ayak kremi. Kıvamı orta yoğunlukta, mentollğ bir kokusu var, ayağın en sert yerlerini, küçük parmağı ve topuğu bile yumuşacık yapıyor.

El Kremi: L'occitane'ın el kremleri genelde güzeldir. Bu da işini iyi yapan bir krem. Sadece fazla kokusu yok. Oysa çok daha güzel kokulu el kremleri var l'occitane'ın. Bunu makyaj çantamda taşıyorum, ambalajı güzel, minik, fazla yer kaplamıyor.

Lip Balm: İkinci tekrar alırım dediğim ürün de bu. Duştan sonra dudaklarıma sürüyorum. Pütürleri alıyor, güzelce nemlendiriyor. Renksiz ve kokusuz.



Repairing Shampoo: Paketteki en gereksiz ürün. Kuru ve yıpranmış saçlar için şampuan. Kokusu ferah orman kokusu. Ama saçım bununla yıkayınca daha çabuk yağlanıyordu ve belki kuru saçlar için olduğundan yıkadıktan hemen sonra bile saçlarımda böyle krem sürmüş gibi hafif yağlı bir görüntü oluyordu.


Verveine Shower Gel: Bu da buram buram limon kokan bir duj jeliydi. Kullanım esnasında yoğun bir koku ama sonra sıfır kalıcılık. Fiyatı dikkate alındığında değmediğini düşünüyorum.

Cherry Blossom Shower Gel: Yukarıdaki duj jeli için görüşlerim bunun için de geçerli. Tabii bu limon değil kiraz ağacı kokuyormuş. Bunun kokusunu daha çok sevdim, aşırı ferahtı.

Amande Shower Oil: Bu l'occitane'ın çok satanlarından bir ürünmül. Duş yağı. Elime döküp ıslatıp vücuduma sürdüm duşta. Köpürüyor. Hiç yağlı bir his bırakmıyor ama bir taraftan da yağlı. Duştan sonra vücudunuza nemlendirici sürmeye üşeniyorsanız duşta bunu kulanabilirsiniz. Nemli bırakıyor bayağı. Biraz duşta nemlendirici krem mantığıyla çalışıyor ama performansı duşta nemlemdirici kremlere göre daha iyi.

Daha yoğun bir badem kokusu beklemiştim ama bu da gayet az kokuyor ve kalıcığılı sıfır.


Bunlar da savolsunlar eşantiyonları. Üstteki pembe krem yüzümü her seferinde hafif hafif yaktı, neden anlamadım.

Orta sıradaki hafif bir kremdi, güzel nemlendirdi. Fiyatı yüksek olmasa tekrar alırdım ama bu kıvamda ve bu işlevi görecek daha uygun fiyatlı nemlendiriciler var.

Son sıradaki de aynı kremin daha yoğun formatıydı. Bana fazla yoğun geldi. Geceleri sürdüm.

Sevgiler.

1 Nisan 2016 Cuma

Mart 2016





Bu ay bayağı kitap okudum. İlki yine bilim kurgusal kişisel gelişim kitapları tarzında olan Hatırla. Güzeldi. Karma, yaşadığımız olayların evrende temsil ettiğimiz enerjiyle ilgisi, bilinçaltı ve yaşamımıza etkileri vs konularla ilgiliyseniz sevebilirsiniz. Farklı perspektifler içeren, alışılmışın dışında bir şeyler sunan bi kitaptı.



İsmi güzel değil. İçeriği güzeldi. Yukarıdaki biraz daha bilimkurgusal ve alışılmışın dışarı içerikteyken bu çok mantık kişisel gelişim kitabı olmasa da yine de kişisel gelişim kitabı işte.



Bu da minicik  bir el kitabı zaten. Deepak Chopra'dan bir şeyleri uzun zamandır okumak istiyordum. Şimdiye kısmetmiş. Halen de bunu okuyorum.



Yemeklerden en çok bunu ve aşağıdaki kendi yaptığım tatlıyı sevdim bu ay. İlki dondurmanın üzerine çilek, yaban mersini, ceviz ve hindistan cevizi.



Bu ise altta çikolatalı puding denebilecek bir kakao, süt, un, şeker karışımı, ortaya bisküvi, üste vanilyalı puding denebilecek bir vanilya, süt, şeker karışımı ve üstüne de redberryler.


Babamın doğum günü nedeniyle evde yemek daveti verdim. 5 kişiydiler ama davet denebilir bence :)
Piştikten sonra çekmeyi unutmuşum ama böyle pazıya sarılı somon yapmıştım. Çok doyurucu ve güzel olmuştu.



Bağzı akşamlar evden çalıştım mumlarımı yakıp.


Starbucks'taki şu yeni kahveyi denedim. Bana fazla otsu kokulu geldi. Sütle falan kokusunu seyrelterek içiyorum bitsin diye.


Minik bir l'occitane alışverişi yaptım. Şişeler o kadar küçüktü ki bitti bile çoğu. Yazıciyim bir ara.


Bakiyim beni mi yazıyosun, yha silsene bu fotoyuu.


Succulentlerim biraz büyüdü mü ne.


Dizilerden Death Note'u izledim ve bitirdim. Daha önce yazmıştım. 25 dakikalık 37 bölümden oluşuyordu. Çok sürükleyici, süper bir diziydi. Çok tavsiye ederim. Şimdi yine 88 sezonuyla üstüme çökmeyecek hafif dizi arayışındayım.


Filmlerden de çok geç kaldığım Hangover serisini, Agora'yı ve Batman v. Superman: Dawn of Justice'i seyrettim. İlk ikisini çok sevdim, sonuncu bayıktı.

Nisana uzayıp duran bağzı işsel konularımı bitirmiş olarak temiz temiz başladım. Düzeni bozulmadan devam eder umarım. Game of Thrones'un yeni sezonu da geliyor Nisan'da. Daha ne olsun.

Sevgiler.