Son okuduğum 3 kitaptan bahsetmek istiyorum. Sol baştan başlayalım - az spoiler var, o kısımları italik yazdım-:
the curious incident of the dog at the night time: Bu kitap asperger sendromlu bir çoçuğun ağzından yazılmış bir 'dedektiflik' romanı. Eğlencelik, vakit geçirmelik, çerez bir kitap, öyle sanatsal arayışlarla okunacak türden değil. Yüksek sesle güldürmese de arada gülümseten kısımları vardı.
YALNIZIZ: Peyami Safa'yı şimdiye kadar ilk ve son kez lise hazırlık sınıfında edebiyat dersinde 'ödev' olarak okumuştum, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'ydu o zamanki kitabı. Üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen aklımda kalan kısımları da hatta 'bazı kederlerin riyaziyesi' diye bir başlığı vardı. Hala bu başlık aklıma geldiğinde kitabın ilgili bölümünü hatırlarım ve bu 3 kelimenin ne kadar yüksek ifade gücü olduğunu düşünürüm.
Yalnızız'da da aynı hissiyatı yaşadım ve çok severek okudum. Bazen bir şeyler hisseder ya da düşünür, bunu yazıya geçirmeye yeltenirim, yeltenmem de çoğu zaman bunu yazsam nasıl yazardım diye düşünmekte kalır. Zira "kelimeleri bazı anlamlara gelmez ;)", düşündüğümü yazdığımda düşündüğümdeki kadar güzel olmaz. Peyami Safa o kadar güzel ifade ediyor ki, düşündükleri sadece yazıya aktarabildikleri kadar güzel olsa yine kendisini büyük bir filozof yapar.
çok beğendiklerimden bazıları:
"Hayat da böyledir. Çaresizlik ve tehlike anları vardır ki, o zaman çırpınmaya ve haykırmaya gelmez. Batar insan ve boğulur. Marifet o anları geçirmektir. Sonrası gittikçe kolaylaşır. Kadere teslim olmak lazımdır o anlarda. Bu acizlik değildir. Dikkat et sözüme: Bu dünyada ölümden başka hemen her şeyin bir çaresi vardır. Mesele diye karşımıza çıkan zorlukların çoğunu kendi ruhumuzun içinde halledebiliriz.
"Onun hakikat sevdasına başkalarını hayrete düşürmek, üzmek, sinirlendirmek arzuları da karışıyordu." Bazı insanların her durumda, özellikle söyledikleri gerçeklik ya da doğrunun kendilerine bir zararı bulunmadığında yırtıcı bir şekilde gerçeği söylemesi, bunu da kendilerinin doğruculuklarıyla/dürüstlükleriyle açıklaması bu kadar mı net anlatılır.
Ve Peyami Safa sanki günümüzde: "İşte aşk mücadelelerinin en büyük meselesi: Arar mı?"
Demek sevgililik eskiden de böyleymiş :).
"İnsanın böyle bir yalanı yakalandığı zaman ahlakıyla beraber zekası da maskara oluyor".
"Hayranlık mahçup olmuş bir kıskançlıktır. Yani kıskançlık gıptaya, gıpta hayranlığa yerini verir. Dibinde kin vardır. Gitgide, hayranlığın zaafa uğradığı anlarda bu kin ortaya çıkar."
Bir de oğuz atayvari: "Hareket olarak basit, kolay. Fakat beni bu kadar telaşlandıran şey, manalar, manalar."
Çok içimden gelmedikçe alt çizerek okumuyorum ama bu kitapta o kadar çok altı çizili yer var ki.
BİR ADAM YARATMAK: Okuduğum ilk Necip Fazıl Kısakürek eseri -oyunu-.
Bu oyunda da çok anlamlı çözümlemeler vardı. Özellikle Hüsrev ve bir zamanlarki metresi Zeynep arasında bir kadın-erkek ilişkisi konuşması vardı ki 3-4 defa okudum bu kısmı.
"...
Z: Benimle konuşmaktan sıkılıyorsunuz. Size, söz söylemek arzusunu bile veremiyorum.
H: Arzuların kendi kendine ölüyor. Suçlu siz değilsiniz.
Z: Arzu ölür mü?
H: Onu can sıkıntısından bunalanlar bilir. Hayatla aralarında cama benzer şeffaf bir engel vardır. Sinekler gibi çırpınırlar, bu cam delinmez.
Z: Açıkça söyleyi, manzaram sizi sıkıyor mu?
H: Manzaralar bazen sıkıntımızın elbiselerini giyer.
Z: Devam edin, devam edin! Bütün hakaretlerinize razıyım.
H: Ben size hakaret etmiyorum. Çok faydalı bir şeyi anlatmak istiyorum. Aramıza bir parça mesafe koymamız lazım. Bu bir sanat meselesidir. Birbirimize bu kadar abanmamalıyız. Abandığımız zaman da ne bileyim, birimizin ağırlığı öbürüne bir tüy kadar gelmeli. Ah bunlar anlatılmaz. Beni niçin konuşturuyorsunuz?
..."
3 kitabı da beğendim. Psikolojik romanlardan ve çözümlemelerden hoşlanıyorsanız son ikisini özellikle tavsiye ederim, ben çok zevk alarak okudum.
Esen kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder