14 Kasım 2014 Cuma

Barcelona 2 . Gün

İkinci gün artık ortama alışmıştım. Otelden çıkınca önce hemen otelin yan tarafındaki Boqueria'ya uğradım.

Yeri gelmişken biz Laramblas üzerindeki Eurostars Boqueria'da kaldık. Yurtdışında konfor beklentim iyi hızda bir wifi ve temiz yatak-banyo şeklinde. Bu otel fazlasıyla karşıladı.  Standart odanın bir üst tipi bir odada kaldık, çok sempatikti oda.


Boqueria'da gezinip Laramblas üzerindeki Pans Company'de kahvaltı yaptım. Pans Company Barcelona'nın her yerinde olan zincir bir sandviç kahveci. İlk başlarda beğenmiştim ama sandiçleri biraz uydurukça geldi sonra, yine starbucksa sardım.

Neyse, ikinci gün kaldığımız yere biraz daha uzak olan ama metroyla yine pıt diye kolayca gidilebilen Park Güell'i gezdim.


Park Güell'in klasik bir parka benzeyen, yani yeşillikli-ağaçlı yerlerini gezmek ücretsiz. Gaudi'nin bu eserlerini görebileceğiniz yerlere giriş 8-10 euro gibi bir şeydi.





Burda bir de Gaudi'nin evi var. Buraya giriş de yukarıdakinin dışında ayrıca ücretli. Tabi zevk meselesi, ancak ben yukarıdaki eserleri gezdiğim yerlere çok bayılmadıysam da Gaudi'nin evini iyi ki gezmişim diyorum. Yani tercih kullanarak gezecek olsam Gaudi'nin evini tercih ederim.


Ama dediğim gibi ben böyle kapı-pencere, aman da ne sıcak yer döşemesi vs. manyağı olduğumdan. Belki başkası o açık hava eserlerini daha çok beğenir.


Gaudi'nin yatak odası. Kendisi yaşarken de böyle miydi emin değilim tabi ama "huzur istiyorsan az insan, az eşya" lafını doğrular gibiydi. Kendi evime yığdığım seksen parça şey zaman zaman bakınca beni yoruyor. Böyle bir yatak, bir çalışma masası, bir kitaplık (bir de isa heykeli :) ) tarzı odalar çok daha huzurlu.

Gaudi'nin evinden dekorasyon önerileri çıkardım gider ayak, sanata bakışım :)



Ay evin giriş kapısının da üstünü böyle camla kaplamış, pek güzel olmuş. İnsan yağmur yağarken oraya bir sandalye koyar oturur. Annanem burayı görse o da aynı yorumu yapardı sanırım :)



Park Güell gezimden sonra otele dönüp az bi uyumak istedim. Yolda Laramblas üzerindeni boklu cafelerden biri olan via70'e uğradım, churros yedim. Bu da oralara özgü bi tatlı. Zaten çok tatlı sevmem, bu churrosu da sevmedim. Üşenmez yazarsam Madrid'te bir churros yemiştik, o bayağı lezzetliydi.



Tabi kahveyi için otele gidince uyuyamadım. Biraz da deniz kenarına doğru yürüyeyim dedim. (Laramsblasın yukarısına doğru yürüyünce plaça catalunya, aşağısına doğru yürüyünce sahil) Şimdiye kadar hep Catalunya Meydanı ve yukarılarına yürümüştüm.


Parkta yürümekten yorulup akşam üzerine daha az yorucu bir gezme olarak akvaryum gezeyim bari dedim. Hemen Colomb Heykeli'ni arkanıza aldığınızda sol tarfa doğru yürüyünce biraz ilerie akvaryum var.





Hiç yakından penguen görmemiştim. En çok bu penguenleri sevdim.


Akvaryum gezisi sonrası yine sahilden yürüyerek ve Japon turistlere fotoğraf çektirerek otele döndüm.

Dönerken de Boqueria'dan sabah gözüme kestirdiğim meyve salatamı aldım.



Akşam Port Olimpic'e gittik. Barcelona'nın night clubları Barcelonata denilen sahil bölgesinde. Bunlardan birine gittik. Bunlar da cavalarımız, biralarımız ve sushilerimiz :)


Ardından da buralara kadar gelmişken casino'ya gidip biraz vakit geçirdik.


İkinci gün de böylece bitmiş idi.

Barcelona 1. Gün

Baktım ki şurdaki Berlin, burdaki Dresden ve ordaki Yunanistan postlarımı arada açıp okuyorum, hatıra oluyor, hoşuma gidiyor,  e siz de beğendiniz, üşenmeyip Barcelona gezimi de yazayım istedim. 

Daha üşenmezsem 5 günlük Barcelona'yı bitirdikten sonra bir de Madrid yazmayı planlıyorum. 

Girizgah bitti, gelelim konuya.




Gider gitmez meşhuuuur Sagrada Familia ile başlayayım dedim. Tabi bunun milyon tane fotosu var da insan gidince çekmeden edemiyor işte :)

Ben rehberli bir tur bileti almıştın internetten gitmeden 24 Euro'ya. Ancak hafta içi gezmeyi planlıyorsanız bence gerek yokmuş önden bilet almaya. Çünkü bu aldığınız bilet girişi, kuleleri gezme turunu ve rehberi kapsıyor. Sistematik avrupalı kafası bu 3 olay birbirine girmesin diye aralarına yarım saat koyarak düzenliyor zamanlarını ve zamanı gelmeden zinhar bir diğer aşamaya geçemiyorsunuz.

Bu kapsamda aldığım bilete göre hareket edecek olsam 10:00'dan 14:30'a kadar Sagrada Familia'da geçirecektim. Ben de biletimin sadece kiliseye giriş kısmından faydalandım, girdim yarım saatte kendim gezdim ve çıktım. Rehber ve kulele çıkışı bekleyemedim, ufunetler bastı. Hal böyle olunca da biletimin 3/4 fiyatını boşa ödemiş oldum.



En beğendiğim kısmı şu yukarıdaki mavili camlı olan kısımdı. 


Yukarıda anlattığım bilet olayından dolayı giriş saatimi beklerken Sagrada Familiaya nazır bi kahve içtim. Boyumu uzun gördüyse demek Selvi yazdı barista.



Bir kaç foto daha çekip biraz oturup çıktım Sagrada Familia'dan.

Çıkınca starbucks'ın önündeki sokaktan (Calle Mayor oluyor adı) düümdüz devam edince Av. Diagonal'e geliyorsunuz. Ordan da yürüye yürüye Casa Mia'ya geldim.


Casa Mia'nın içine girmedim. Barcelona'da 3. günde bahsedeceğim Poble Espanyol'dan sonra en en en beğendiğim, etkilendiğim şeyler Gaudi'nin bu durup dururken bir sokakta karşınıza çıkan minik evleri oldu. Minik derken 5-6 katlı bina. Sagrada Familia'ya göre minik.


Ve bu evler ve yapılar arasında da en vurulduğum ise şu yıkarıdaki Casa Battlo oldu. Yukarıdaki gündüz görüntüsü de muhteşem, gece ışıklandırmalı hali de. Işıklı halin görmek için bir de gece gittik.

Casa Battlo'yu audioguide ile değil de mutlaka videoguide ile gezmenizi tavsiye ederim. Çünkü videoguideda girdiğiniz her odada, girmenizle birlikte otomatik olarak ev kullanımdaykenki hali, mobilyaları, yerleşim vs görüyorsunuz.

Bayağı etkileyici. İnsan o dönemde bir Battlo ailesi üyesi olarak yaşamak istiyor :)







Bu da balkonundan arka tarafının görünüşü. Bu görüntü de dahil olmak üzere ben oraları biraz Nişantaşı'na benzettim. Misal şu üstten iki kat, Nişantaşı Delicatessen'in arka tarafındaki balkonda oturuncaki manzaraya benziyor (naçizane). Ki ben böyle eski püskü, değişik bina manzaralarını çoook severim.


 Bu da evin çamaşır odası.



Kapıları numarayla değil harfle numaralandırmış Gaudi. S harfine kadar gitmiyordu katlar, Gaudi'nin G'si ile idare ettim.


Böyle bir ev ışıklandırma gösterisi hazırlamışlar. İzlemelere doyamadım, bu sadece bir karesi.


Bu da Casa Battlo'nun hemen yan tarafında, adını unuttuğum başka bir yapı.

Casa Battlo, Casa Mia, şu yukarıdaki ev vs'nin bulunduğu cadde Passeig de Gracia. Sosyetik caddelerden biri. Mağazaları, restoranları, cafeleri ile birlikte gezmesi çok zevkli.


Casa Battlo'dan çıktıktan sonra yürüyerek Plaça Catalunya'ya doğru yardırdım. Ordan da Katedral sokağından ilerledim. Bu kısımlar old city denilen gotik gotik yerler. Passeig de Gracia civarları ile birlikte favorilerimden.




Yürü yürü acıktım. En güzel tapasları La Ramblas'tan Katedrale doğru giden ara sokaklarda yedim. La Ramblas üzerindeki dükkanlar boklu zaten. Bu ara sokaktakiler daha temiz ve eli yüzü düzgün. Bu da onlardan biriydi.



 O bahsettiğim ara sokaklardan bir parfüm dükkanı. Vintage giyim severseniz, aynı sokaklarda muhteşem eski tip çantalar, puantiyeli elbiseler, dantelli bluzler satan dükkanlar var. Hepsini gezeyim derken ayaklarım helak oldu.





Bunları gezdikten sonra az dinlendim ve akşam da Katedrali görmeye gittik. Sagrada Familia'dan daha fazla etkilendiğim bir kilise oldu bu katedral. Buram buram köhnelik, tarih akıyo her yerinden.




Etkileyiciliği fotoğraflara yansıtmak zor tabii.


Katedralin önündeki sokak gösterisini de seyredip, az önce bahsettiğim La Ramblas-Katedral yolundaki ara sokaklarda yer alan Sinatra-My Way diye bir restorana akşam yemeğine gittik.


Bir kere çok şık ve servisi çok iyi bir restoran. Önden barda misafir edip cava ikram ediyorlar, sonra törensel bi havalya masanıza alıyorlar. Biraz bilmeyenin bulamayacağı bir yer olduğundna Barcelona'daki diğer restoranların aksine rezervasyon yaptırmadığımız halde 20:00 gidi gitmemize rağmen yer bulduk rahatça.

Başka bir gün bir kez daha gittiğimizden ve obur olduğumuzdan menüden bayağı bir şeyi deneme fırsatımız oldu.


Başlangıçlardan deniz mahsüllü risotto ve şu kızarmış peyniri çok sevdik.


Ana yemek olarak ise kesinlikle nebraskayı tavsiye ederim. Tatlı olarka da sufle yedik. O da güzeldi.

Zaten o kadar yürüme yorgunluğunun üstüne bir de şarap içince mayıştık. İlk günümüz böyle bitti.