Şimdiye kadar hep psikolojik çözümlemeli, 2-3 defa okunabilecek türden kitaplar okudum. Son olarak Peyami Safa'nın sanırım tüm kitaplarını bitirdim ve psikolojik çözümlemeye doydum. Şu yukarıda gördüğünüz kitapları da sonunu merak ettiren kitap arayışım sonucunda aldım.
Nasıl zevkle okuyorum ve sonunu merak ettiren, olay anlatan kitapları nasıl özlemişim anlatamam.
Fransız Teğmenin Kadını: Aşk romanı olduğu her halinden belliydi. Bunun dışında Viktoryen dönem İngilteresini, o dönemin ahlak-etik-aile-kadın-felsefe anlayışlarını anlatıyor. Ve benViktoryen dönem İngilteresi -ki 1800lü yılların sonlarına tekabül ediyor- ile günümüz Türkiye'si arasında aile ve kadın anlayışı açısından çok da bir fark göremedim maalesef.
Neyse içeriğe dair dedikodusal yorumlar yapayım biraz da. Bu kısmı kitabı okumayanlar okumasın:
Sarah'nın kitabın son sayfalarında, hayattaki rolünü anlattığı kısım çok etkileyiciydi. Sarah'nın dolambaçsız, net, akılcı ve rasyonel tarzı karşısında Charles'ın kasışlı ve kararsız karakterinin en güzel anlatımı bu kısımdaydı. Bu sayfaları okuduğumda Sarah'nın dupduru yaşam ve ifade tarzına bayağı özendim. Charles, sen de kukla oldun ve bence hak ettin. Kitabın başında çok klişeydin ve Sarah'tan bu tokadı yemen sana müstehaktı.
Filmini izleyeceğim, romanı sevdim üstelik filminde Meryl Streep oynamış. Daha ne olsun!
Cerrah: Ayy bu nasıl kanlı, cerahatli, neşterli irinli bir kitaptı anlatamam.
Kitabın kapağı ve arkasını gördüğümde okudukça tırsarım, kapılar kilitli mi diye kontrol ederim, kısaca kendi götümden korkarım sanmıştım ama daha ziyade bir dönem ameliyathanede yaşamışım gibi hissettim.
Tess Gerritsen bacımız meğerse John Grisham'ın tıpçı versiyonuymuş. Çok bayıldım diyemem ama kesinlikle sıkıldım da diyemem, merak ettiren bir kitap. Şahsen John Grisham romanlarını severim, bunun tıp versiyonunu okumak isterseniz bu kitabı tavsiye ederim. Ben de başkaca kitaplarını okumayı planlıyorum Tess Gerritsen'in.
Dolores Claiborne: Şimdi size bir utancımdan bahsedeceğim: bu okuduğum ilk Stephan King romanıydı.
Ama ne kitap, bayıldım, çok sevdim, okurken sevdiğim bir yemeği yiyormuşçasına zevk aldım (bir oburun zevk tarifi). Anladığım kadarıyla yazarın normal tarzından biraz farklı tarzdaymış bu roman.
Anlatılan olay çok çok sürükleyiciydi.Gece yatakta gözler kapanırken "hadi 2 sayfa daha" diye insanı uyanık kalmaya zorlayan kitaplardandı. Bunun yanı sıra karakterler çok çok güzel işlenmişti. Durum, karakter ve olay tasvirlerine ayrı ayrı hayran kalarak, bazen yüksek sesle gülerek okuyup bitirdim.
Vera ve Dolores'in yapış yapış olmayan dostluklarını ve akıl yarıştırmalarını çok zevkle okudum.
Kısaca insan boşuna Stephan King olmuyormuş o kadar. Bir sonraki D&R siparişimde bir Stephan King kesinlikle olacak. Dolores Claiborne'u da çok ama çok tavsiye ederim.
Dokuz Günlük Kraliçe: 5 yıl önce herkesler okurken "ayy ben kralıçalı kitap mı okuycağ mışımm daha neler" diye hava yaparken geldiğim noktada her kitap siparişimde bir ya da iki kraliçeli kitap bulunuyor ve bu sayı gitgide artıyor.
Bu kitap Leydi Jane Grey hakkındaydı. Kendisi bizim 8. Henri'nin bacısı Mary Tudor'ın torunu olan Frances Brandon'ın büyük kızı. Yani kısaca 8. Henri bu kızcağızın annesinin dayısı oluyor.
İçerikten çok bahsetme istemiyorum ispiyon olmasın diye ama kısaca bu kızceğiz aklı başında, kimsenin tahtında, korsesinde, saç fırçasında, mücevherinde gözü olmayan; kendi halinde, akıllı, trignometri problemi falan çözebilen, kitaplarıyla kendi çapında mutlu bir kız iken kör olasıca hırslı anasıyla babası yüzünden 9 gün İngiltere kraliçesi oluyor ve sonra harcanıyor. Neyse bu kadarı spoiler sayılmaz. Zaten adından da belli işte 9 gün tahtta kaldığı :)
Az da yazardan bahsedeyim. Kraliçe kitapları okuyanlar bilir ki bu işin şahı Philippa Gregory. Fakat sizi temin ederim ki Alison Weir'ın da Philippa'dan geri kalır yanı yok, aynı sürükleyicilik, çok hoş bir anlatım. Philippa Gregory daha dizi tadındayken Alison Weir'ın azıcık daha tarihi roman kıvamında olduğunu söyleyebilirim. Ama tarihi derken çok az, yoksa tarihsel verilerin yanı sıra ya da tarihsel veri bulunmadığı yerlerde bolca kurgu kullanılmış.
Sessiz Oda: Bu kitabı da bitirdim ama nasıl bitirdim bir de bana sorun!
Kitabın arkasında "şizofreninin derinliklerine yolculuk edeceksiniz" tarzı yorumlar vardı. Fakat ki ne derinliği!! Kesinlikle hayır. Oldukça yüzeysel ve 12 yaşında bir çocuğun bir akıl hastasını gözlemleyip yazacağı kadar basit bir kitap.
Ayrıca kitabı Türkçeye çeviren Elif Kadıoğlu'nu da özgüveninden dolayı tebrik etmek isterim. Zira ben o ingilizceyle roman tercüme etmeye yeltenmezdim, 'french fries'ı 'Fransız kızartması' olarak tercüme etmek nedir yahu? Ayrı yazılması gerekirken birleşik yazılan 'de'leri, yazıldıktan sonra okunmadığı her halinden belli olan cümleleri hiç söylemiyorum. Bitirdiğmde 'oh kurtuldum' hisiyatındaydım.
Vampirle Görüşme: Bu kitabı da alıp bir üsttekine vurabilirsiniz. Anne Rice'ın çok hayranı var, vampir romanlarının ağa babasıymış. Twilight serisini okumuş, vampirli olmasını sevmiş ancak Bella'nın şımarık aşkından sıkılmıştım. Bu nedenle vampirli romanların anasını okuyayım kesin severim dedim. Ama üzgünüm sevmedim. Ancak anlatımı, tercümesi oldukça iyiydi. Benim sorunum içerikleydi.
Az da kitap alışverişimden bahsedeyim:
Mahkum Prenses: Aragonlu Catherine'i anlattığı kitap bu ve Tudor serisinin de ilk kitabı. Yukarıda belirttiğim kapsamda okumasam olmazdı, aldım.
Leydi Elizabeth: Alison Weir'ın yazım tarzını Leydi Jane Grey'de çok beğendikten sonra bir sonraki D&R sepetimde yer aldı bu kitap. Sanırım yazarın başka da Türkçe'ye çevrilmiş kitabı yok.
Kuşku: Olay anlatan sürükleyici kitap merakım kapsamında aldım bunu da, bi de D&R'da indirimde olduğu için. Elimden bırakamadamn bitirmek isteyeceğim bir kitapmış gib geliyor ama bakalım.
Yağmur Sonrası: Bu kitabı da kapağına ve yorumlarda insanların çok bayılmış olmasına kanarak aldım. Bi de insanlar Sarah Jio'nun okumadığım diğer iki kitabına aman aman nasıl bayılmıştı, eksik kalmadım.
Cennette Bir Yılan: Bu da D&R'da macera romanları bölümünde gezinirken pek bi best sellerıydı bi zamanların. Şimdilerin best sellerları bana pek hitap etmiyor, belki eskilerinki eder diye aldım.
Diyorum ki hayat biraz yavaşlasa, kışın gelmeyen kış şöyle 1 aylığına da olsa gelse, evde sakin sakin kitap okuyabilsem.
İyi pazarlar :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder