14 Kasım 2014 Cuma

Barcelona 3. Gün


3. gün bence gezdiğim yerler arasında ulaşması en zor olan Mont Juic'e gittim. Mont Juic kocaman bir bölgenin adı. Öncelikli olayı yukarı doğru tırmandığınızda şehir manzarası görmeniz. Sagrada Familia'dan Plaça Espanya'ya her yer gözüküyor. 


Sahilden yukarı doğru çıkarken bu Miramar Otel'i görürseniz doğru yoldasınız demek. Mont Juic biraz ıssız bi yer. Turistler de her yerine pek itibar etmiyor. Bu nedenle biraz tırsıtıcı.


Ben de yukarı çıktıkça çıktıkça baktım in cin top oynuyor, biraz turist toplaşması gördüğüm yere gittim. Teleferikmiş meğer bu toplaştıkları yer. Bu kadar turist biniyorsa doğru bi yerlere götürüyordur dedim ve bindim.


Teleferikte yanımda oturan fransız turist beni baygınlık geçiriyor gibi çektiyse de aslında fotoğraf öncesi saçımı düzeltme hamlesi yapıyordum :) Turistik gezilerde yanınızda şöyle efendi gibi fotoğrafınızı çeken bir japon turist taşımak şart.


Sonra o teleferik meğersem Castel de Montjuic denilen Mont Juic'teki kaleye gidiyormuş.





Gezdim bu şatoyu böylece. Burası da pek yüksek bir bölge ama manzarası tersaneler. Çok açmadı.



Dediğim gibi Mont Juic çok büyük bir bölge ve amaçsızca gezindim. Castel de Montjuic'i gezip bitirince o kadar yolu geri yürümeyi gözüm kesmedi. Teleferikle geri dönsem de yine aynı yerden aşağı yürümem gerekecekti. Ben de otobüse bineyim de Plaça Espanya'ya gideyim, ordan metroyla aktarırım bir yerlere dedim.

Aman yarabbi, otobüs Poble Espanyol diye bir yerden geçmesin mi!  Burası tüüüm Barcelona içinde en bayıla bayıla gezdiğim, en fotoğraf çekmelere doyamadığım en dönmek istemediğim yer oldu.



Burası bir fuar sırasında kullanılmak üzere İspanya'nın farklı bölgelerinden mimari stillere göre inşa edilmiş minik minik yapılardan oluşan bir köy.


Şu sokakların güzelliğine bakın. En az 100 fotoğraf çekmişimdir, bunlar sadece bir kaçı.



O kadar bırakıp gitmek istemedim ki önce oturup bu sevimli manzaraya karşı sangria içtim.




Şu balkonun önünde de fotoğraf çekilmesem olmazdı.


Sonra paella ve oraların yerel birası Estrella götürdüm.


Sonra artık yeterince gezdiğime ve daha fazla bişey yiyemeyeceğime kanaat getirip metroya ulaşmak üzere otobüsle Plaça Espanya'ya gittim.


Bi baktım ki burdaki fıskiyeleri açmışlar. Pek ihtişamlı olmuş. Bu fıskiyeler bazı özel günlerde açılıyor. Biz ordayken Halloween'e özel açılmıştı. Bir akşam su ve ışık gösterisi oldu, bu kısmı oraya saklıyorum ve geçiyorum.


Espanya Meydanı'ndan metroyla Camp Nou'ya gittim. Futbolla ilgili biri değilim, sevmem de ancak stadyumdan çok etkilendim. Tüylerim diken diken oldu. Futbol sevenlerin hem stadyum hem de müzeyi gezerken çok çok daha fazla etkileneceğini tahmin ediyorum.






Biraz da müzesini gezdikten sonra döndüm.


Barcelona'da dükkanlar pek beğendiğim şekilde İstiklal Caddesi'nin 10-15 yıl öncesi halindeki dükkanlara benziyordu. Şimdi "o zamanlar peraya şapkasız çıkılmazdı azizim" havasına girmek istemiyorum ama bizdeki tüm dükkanlara gelen o milenyum havasını sevmiyorum.  Şöyle bir vitrin gibisi var mı?



3. gün akşamı bu defa güzel bir akşam yemeği için yin Barcelonata tarafına gittik. Oradaki balık restoranlarından birine oturduk. İsmini hatırlamıyorum ama hepsi birbirine benziyordu.





Yemekler, içmekler.



Yemekten sonra herkese şu sarı şeyden getiriyolardı. Turistis biz, eksik kalır mıyım, hemen tarifle ve heyecanla bize de istedim. Meğer limoncello tarzı bişeymiş. Çok keskindi, tabii ki içemedim. Yanında da bademli kekle ikram ediyorlar.


Yemeklerimizi yedikten sonra gece kulüplerinin arasında gezerekten Casino'ya gittik.


Doğrudur, turistliğin sonuna yakşaştığım için biraz hüzün çökmüştü.

Hiç yorum yok: