3. gün Wicklow dere tepesinden geçerek Kilkenny'yi hedefleyecektik. En başından belirteyim ki 2. gün gezdiğimiz Blarney'den sonra Wicklow'un yeşilliği, deresi tepesi sönük geldi. Kilkenny'yi de daha sevimli, renkli bir yer hayal etmiştim, beklentimin altında kaldı.
Ancak bunlar hep karşılaştırma, önce Blarney'e gitmesek buraya da daha ağzım açık bakardım. Sevmedim mi, sevdim. Çok günününüz varsa gidilmesi gereken bir günlük tur bu da bence.
Otobüs için yine O'connelly sokağından geçerek Abbey Sokağına geldik.
İlk durak Wicklow bölgesi. Bu arada yol boyu sapsarı ve yemyeşil tarlalar, koyunlar, inekler, şatolar gördük. Onların fotoğrafları ipadde olduğundan buraya koyamadım. Ancak yolculuk da bayağı zevkliydi (erken kalkmaktan uyuyakalmadığım ve görebildiğim zamanlarda).
Çok soğuk idi. Şu foto için şapkamı yukarı şalımı aşağı çektim azcık.
1 saat falan yürüdük bu yeşilliklerin, ormanın içinde.
Sonra koştura koştura otobüse döndük ve Kilkenny için yola çıktık.
Kilkenny sokakları böyleydi. Aslında böyle yılda 1-2 izin alıp oraya buraya gidiyoruz ya. Beni şu da tatmin ederdi diye düşündüm: 1,5-2 hafta izin alsam, doğğrudan aslında ismi bile çok kişi tarafından bilinmeyen Kilkenny'e gelsem, bir eve yerleşsem sonra gezme tozma olayı olmadan bu minik dünyada kendi halimde sanki oralıymış gibi yaşasam. Ordaki insanlar bir ctesi ne yapıyorsa ben de onları yapsam.
Dinlendirici olurdu. Ama böyle turlarla günü birlik giden pek çok turist de var, onlar yerli şehir hayatı yaşamayı zorlaştırabilir onu da dikkate almak lazım. (Günü birlik denize giderken yazlık alınca günü birlikçileri hor görme mode on).
İrlanda'ya gelmişken diğer dark biralardan da denedik. Bu Smithwick olanı. Guiness'e göre daha yumuşak hafif. Gerçi İrlanda'nın Guiness'i de İstanbul'da içtiklerime göre pek yumuşak pek kolay içimli geldi bana.
Yemek yedikten sonra Kilkenny sokaklarında dolaştık. Yine bir vintage mağazası, ismiyle müsemma.
İçi de böyleydi, Amelie müzikleri çalıyordu.
Sonra soğuktan tuvaletimiz gelince tabi şu kafeye otuduk. Şöyle ingilizimsi dekorasyonu, mavi duvar üzerinde beyaz nişleri çok seviyorum. Bu köşeyi de sevince fotoğraf çektirdim.
Herrrr şeyin yanında şu kremadan getiriyolar İrlanda'da. Yıllaarrr önce İsviçre'ye gitmiştim, orda da böyleydi. İnek koyun bol ve hava soğuk olunca böyle oluyor demek.
Kilkenny Castle ve bahçesini gezdik en son. Castle'a girmedik dışarıdan gezdik.
Saray bulunca her yerinden çektim. Hep bir braveheart ortamları hem bir ortaçağ, canım yerler.
Kilkenny turunu da böylece tamamlayıp yine dağlar, ovalar, inekler ve üstelik bu defa gökkuşağı arasında Dublin'e döndük. Gökkuşağı fotoda belli olmadı allahsız :/
10 dk otelde mola verdikten sonra son akşam yemeğimiz için Temple Bar'ın üst sokağındaki Brasserie Sixty6'e gittik.
Böyle bir dekorasyonu var idi.
Mantar çorbası, en sevdiğim.
Bu da kırmızı şaraplı kayısı ve armut yarısı ile üzümlü dondurma. Bayağı değişik bir tatlıydı, şaraptan dolayı iç bayıcı da değildi. Evde bir ara şaraplı tatlı yapıcam, güzel oluyormuş, mayhoş.
Yemekten sonra Temple Bar'a döndük. Bir de baktık ki ne görelim, İrlanda'da son gecemiz ve daha bira içmekten viski denemeye fırsat bulamamışız. Viski tadım tepsileri var. Bir tane aldık tadımımızı da yaptık.
Sonra ben geceyi bir Kilkenny Dark bira ile tamamladım.
Gece valizlerimizi toparlayıp yarın yarım gün gezdikten sonra dönüş için yola çıkacak idik. Son gün postuyla pek yakında karşınızdayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder